3 Kasım 2012 Cumartesi

SİRİUS






İnce bir hüznün ruhunuzdaki karanlığı aydınlattığı yıldızlı bir yaz gecesi kumsalındasınız. Fonda hipnotik bir dalga sesi. Ay buluta saklanmış, gökyüzünde size göz kırpan yıldızlar. Evet, yıldızlardan bahsediyorum, neler hissettirir size? Çocukluğunuzda saymaya çalıştığınız, avuçlarınızla yakalamayı deneyip beceremediğiniz sonrasında gülümsediğiniz bir ân’ı mı? Ya da annenizin sert bir terlik darbesiyle gözünüzün önünde uçuşan yıldızları mı? Yoksa umutsuzluğunuzun yıldızlara kement mi attığını düşünürsünüz?

Neden bazılarının yıldızı parlaktır? Birileriyle yıldızımız barışıktır ama bazıları ile o yıldız ne yaparsanız yapın hiç uyuşmaz. En yürek acıtanı da sevdiğimiz birinin yıldızının kaymasıdır.

Ne fısıldar kulağımıza Sirius?



Yaşam algıdır derler. Bir astronomun gözüyle yıldız kümeleri yoğun ışık saçan plazma küresiyken bazıları için koca evrende tanrının farklı boyutlardaki tezahürüdür. Sadece karanlık geceleri aydınlatmak için orada durmadıkları ise aşikârdır. Hiç şüphesiz yıldızlara ayrı coğrafya ve kültürlerde, birbirinden bağımsızmış gibi görünen ancak özünde aynı olan inanç sistemleri farklı anlamlar yüklenmiştir. Bu sembolizmin en yoğun olduğu yıldızlardan biri olan Sirius “Köpek Yıldızı”,”Demir Kazık” gibi adlarla ifade edilir.
Bazı kaynaklar Demir Kazık yıldızını Kutup yıldızı olarak ifade etse de mitolojik imgeler açısından bakılırsa işaret edilen yıldız Demir Kazık’tır.

Ezoterik öğretilerde köpek, kurt, çakal biçiminde simgelenmiştir.

Yunan mitolojisinde avcı Orion’un köpeğidir.

Türk mitolojisinde göksel sarayın bekçisi göksel kurttur.

Roma mitolojisinde Roma şehrinin kurucuları Romelus ve Remus’u emziren kutsal kurttur.

Zulkarneyn’in bu yıldıza giderek Yecüc ve Mecüc’ü hapsettiği düşünülür.

Sahra Çölü’nün gizemli mavi adamları olarak bilinen ve hatta son dönemlerde Kaddafi’nin paralı askerleri olarak anılan Tuareg aşireti de bu yıldıza köpek yıldızı demiştir.

Sirius farklı dillerde “Sothis”,”Şira”,”Sirona”,Serios”,”Kak-si-di”,”Huşi” gibi adlarla telaffuz edilmiştir.

Büyük Köpek Takımyıldızı’nda yer alan bu yıldız gökyüzünün en parlak yıldızıdır. Güneşten 8.6 ışık yılı uzaklıkta olmasına rağmen parlaklığı güneşin 23 katıdır. Astronomlar Sirius-B için ‘’küçük yıldızlardan biri olmasına karşın yoğunluğu oldukça ağır bir yıldızdır ‘’derler. İnsan aklının algılamakta zorlanacağı bir nokta ki bu yıldızdan alınacak minik bir maddenin 1 ton geleceği söylenmektedir. Yoğunluğu demirden daha sert olan bu madde dünyadaki en sert mineral olan elmastan 300 kat daha serttir.

İlginç bir biçimde bu yıldıza Türk astral kültüründe de demir gibi sert anlamında Demirkazık yıldızı denir. Demirkazık astral mitolojik Türk tasavvurunda evrenin direği ve göğün kapısı olarak adlandırılır. Sıcak ve soğuğun bu kapıdan geçtiği düşünülür. Bu yıldızın güneşle birlikte doğduğu temmuz ve ağustos ayları orta ve kuzey enlemlerde kavurucu sıcakların olduğu köpek günleri olarak adlandırılır. Hatta İngilizcede dog days ifadesi buradan gelir. Bu günlerde sıcaklığa bağlı olarak salgın hastalıklarda da artış gözlemlenmiştir. Büyük Plinius ya da Yaşlı Pliny olarak bilinen ünlü Romalı filozof, Naturalis Historia adlı eserde temmuz ve ağustos aylarının kuduz köpekler tarafından saldırı riski taşıyan aylar olduğunu ifade etmiştir. Demirkazık’tan sıcaklığın yeryüzüne inmesi gibi düşünebiliriz bunu.

Şamanın Yolu Sirius’un Rengi

Eski Türk kavimlerine göre, bu yıldız tanrının ışıklı ülkeleri olan gök ile yeryüzünü birleştiren kutsal bir kapıydı. Bu yıldız ruhlar âlemi ile ölümlülerin yaşadığı maddi âlemin sınırıydı. Tanrıyla insanı ayıran çizgidir de denilebilir. Tanrı insanlara bu kapıdan iyilikler gönderirdi. Şamanlar uçarak bu kapıdan Tanrı ile iletişime geçerler bu yıldıza ulaşıp yukarısına çıkamazlardı. Tanrı şamanlara bu kapı vasıtasıyla bir elçisini gönderir şamanların isteklerini bu elçi vasıtasıyla dinlerdi.

Türklerin yaradılış efsanelerinde gökten mavi ışık huzmesi içinde inen Gök (mavi) kurt sembolü yaygındır. Orta Asya’da Göktürklerin Türeyiş efsanelerine göre tüm ailesi yok edilen bir çocuk(ki sembolik anlamda bu güneş sistemi)dişi bir kurdun(köpek yıldızı) yol göstermesiyle kurtulur. Kurt çocuğu emzirir ve çocukla evlenir. Gök Tanrı dünyaya kurt biçiminde iner. Ezoterik öğretilere göre de dünya planetinin oluşması aslında Sirius (köpek yıldızı) ile güneş sisteminin evlenmesinin sonucudur. Mavi ışıklı kurdun, soyu yok olmuş bir çocukla evlenmesi benzerliği ne kadar enteresandır.

Türklerin eski inançlarında kurt kutsal sayılır. Yaradılış efsanelerinin çoğunda ve dünyanın sembol havuzunda dişi kurt önemli bir anlam içerir. Gökyüzü tarafından gönderilen Aşina adındaki bir dişi kurdun efsanesi günümüze kadar gelmiştir. Kurt resimleri pek çok Türk kavminin bayraklarında yer almış, komutanlara Kök-Böri denmiştir. Kök eski Türkçede Gök demektir. Böri ise Kurt demektir. Türkler’e ait en eski belge niteliği taşıyan MS V1. yy da oluşturulan Mahan Tigin adlı bir Türk şehzadesine ait olan Bugut yazıtlarında taşlara kazınmış kurt kabartmaları görürüz.

Atatürk’ün emrini verdiği ilk paranın üstünde kurt ambleminin olması ne kadar manidardır. Mustafa Kemal’ e arkadaşları bu paradan sonra çılgın Türk diye kendi aralarında lakap bile takmışlardır.

Bu yıldızın rengi hakkında da farklı görüşler vardır. Kırmızı, turuncu renklere anılmasına rağmen 1. yüzyılda yaşayan şair Manilius ve 4. yy da yaşayan Avienus bu yıldızı deniz mavisi olarak ifade ederler. Japon dilinde de mavi yıldızdır.

Kadim Mısır ve Sirius…

Antik Mısır uygarlığı bu yıldıza çok önem vermiştir. Sirius’u Ra’nın güneşi olarak görmüşlerdir. Bir anlamda güneş sisteminin güneşidir. Mısır rahipleri ezoterik bazı bilgileri Atlantis’ten almışlardır ve bu yıldızın dünyanın gelişiminde evrimsel bir role sahip olduğunu düşünmüşlerdir. Bu nedenle Sirius dünyanın geçmişinde de geleceğinde de oldukça önemli bir yıldızdır. Sirius ezoterik bakış açısıyla bir nevi tekamülün kuantum sıçraması olarak görülür.

Mısırlı rahipler takvimlerini güneşe göre değil bu yıldıza göre düzenleyerek tanrıça İsis’in yıldızı demişlerdir. Sirius yıldızının şafak yükselişinde olduğu zaman yani gün ağarmadan yeni yılın ilk günü olarak kabul edilirdi. Sirius bayramı kutlanırken Memfis’te Nil’in taşma alametleri belirirdi ve yeni suyun ilk dalgası, kuru toprakları susuzluktan kurtarırdı. Bitkilerin hayat bulmasını, yılda üç kez ürün alınmasını Sirius’a bağlamışlardır. İskenderiye’de basılan Grek madeni paralarda İsis köpeğin üzerinde tasvir edilmiştir. Mısır tapınaklarının geçitleri ve iç odaları Sirius yıldızını görecek şekilde yapılmıştır. Denderah’taki Hathor Tapınağı'nda, “İsis yeni yılın ilk gününde tüm ihtişamıyla mabette parlar, tapınağı aydınlatır ve ışıkları ufuktaki babası Ra’nın ışıklarına karışır.’’ifadesi bulunur…

Sirius’un görünmez olduğu dönem (3–4 Temmuz civarı)
35 gün önce ve 35 gün sonra toplam 70 gün boyunca ölülerini gömmemişler çünkü bu dönemde diğer âleme açılan kapının kapalı olduğunu düşünmüşlerdir. Sirius’un görülmediği 70 gün boyunca İsis ve Osiris’in duat adı verilen öte âlemden seyrettikleri düşünülürdü. Başka bir görüşe göre de Sirius yıldızı, görülmediği dönemde Tanrıça İsis hamiledir, yükseldiğinde yani parlamaya başladığında oğlu Horus doğar.

Kadim Mısır uygarlığında da köpek, çakal figürü ile İsis-Sirius arasında birtakım ilginç bağlantılar vardır. Köpek başlı Anubis ile İsis’in ilişkisini orta dönem Plâtoncularından Plutarchus şöyle açıklar:” Nephtys (İsis’in kızkardeşi) Mısırlılar’a göre dünyanın görünmez yüzüdür. Görünebilen yüzü ise İsis’tir. Bunlara dokunan çember ki ona ufuk denir, her ikisinin de ortak noktasıdır. Bu Anubis adını alır köpek ve çakal biçiminde ifade edilir.”

Anubis’in görevi ölüleri korumak ve yüceltmektir. Ölen kişi yargılanırken Anubis onlara yardım eder ve ölülerin kutsal mumyalayıcısı olarak görülür. Anubis aynı zamanda adil bir yargıçtır. Terazinin bir kefesine ölenin kalbi(yani ruhunun kalitesi) diğer kefesine ise (gerçekliğin simgesi olarak) tüy koyar. Anubis’in tanrıların insanları eğitmesinde yardımcı olmak gibi bir görevi de vardır.

Ölümle birlikte bedeni terk eden ruhların gittiği yer onlara göre Sirius’tur.
Onlar da tıpkı Türk mitolojisinde olduğu gibi Sirius’ u diğer âleme açılan göğün kapısı, göbeği olarak görmüşlerdir.Burada da ortak figür Anubis ve Aşina(Asena)’dır.

Astrolojik bakış açısıyla Sirius

Köpek Yıldızı’nın hemen altında Argo Gemisi adıyla anılan takımyıldızı yer alır. Astrolojik olarak gökyüzündeki bu bölge Yıldızlar Nehri olarak bilinir, burası yüksek şuur denizinin kapısıdır.

Sabit yıldızların ve onların bulundukları bölgenin maddenin özlerini ya da maddenin ruhlarını içerdiği söylenir… Yaşayan bir ruh maddenin yüksek bir özüdür ve tekâmül ettikçe bir yıldıza da dönüşebilir. Bu yıldızlar ve özler ise ilahlara dönüşür.

Astrolojik anlamıyla Sirius; düşünme kapasitesi ve gelişmeyi ifade eder. Bu yıldız Jüpiter ve Mars karakterindedir. Genişlemek, büyümek ve yakıcı kelimeleri Sirius’u ifade eden kelimelerdir. Kişinin bir ideal uğruna kendini kurban etmesi, yaptığı küçük bir işle bütünü yani kolektifi etkileyecek güce sahip olması, yaptığı işlerin dünyevi anlamda kutsal olması anlamlarına gelir. Olumsuz yönü kullanıldığında hırsın, gururun kişiyi yakması anlamına da gelebilir.

Doğum haritalarında yükselen ya da tepe noktası ile kavuşumda ise kişiye talih, ün, şöhret verdiği ifade edilir. Ancak tabi ki bu ünü kişinin nasıl kullandığı da önemlidir. Bilirsiniz ki şöhret olumlu ve olumsuz ifadeleri de kendi içinde barındıran bir kavramdır.

Kutsal metinlerde Sirius

Bu büyülü yıldız zamandan ve mekândan bağımsız olarak aslında sembolik bir biçimde her şekilde karşımıza çıkar.

Kuran’da Şi’ râ olarak adı geçen bu büyülü yıldız Necm(yıldız) suresinin 49. ve 9. ayetlerinde şu şekilde geçer:

Doğrusu Şi'râ yıldızının Rabbi de o’dur.(Sirius yıldızının rabbi)(49.ayet)

O kadar ki (birleştirilmiş) iki yay arası kadar, hatta daha da yakın oldu(9. ayet).

Şaşırtıcı bir biçimde Sirius-A ve Sirius-B birbirlerinin çevresinde dönüşlerini 49.9 yılda tamamlar.(49.ayet ve 9.ayet)

Zerdüşt dininin kutsal kitabı olan Zend Avesta'da da bahsi geçen bu yıldız, yağmur tanrısı Tishtrya’nın yıldızı olarak düşünülmüştür.

Sirius yıldızı popüler kültüre de konu olan bir yıldızdır. Günümüzde radyo kanalları ve bazı şirket adları Sirius adını almışlardır. Belki de bu konuda en tanınan karakter Harry Potter serisinin kahramanlarından biri “Sirius Black”olarak karşımıza çıkar.

Akıllara durgunluk veren uçsuz bucaksız büyüklüğüyle evren okudukça ve öğrendikçe beni nedensiz bir şekilde mutlu edendir. Evren sonsuz bir güzelliğin döngüsünde her an, her gün yeniden doğmak ve yeniden ölebilmektir.

Yıldızlar göz kırparken bana şairin evreni içinde gizleyen öznesi, âlemin özü, insan olurum ve Şeyh Galib’in dediği gibi hoşça bakarım zâtıma.

Ne fısıldadı Nil’in incisi Sirius size? Uçsuz bucaksız evrende tek olmadığınızı mı yoksa?

 
U
U
U
U
U
U
U
DOGON KABİLESİ VE SİRİUS
Batı Afrika'da Mali Cumhuriyeti'nde yaşayan Dogon halkı, Sirius yıldızının dönüşü hakkında çok ilginç bir mitolojik inanca sahiptir. Günümüzde Mali Cumhuriyeti'nde birkaç yüz bin Dogon yaşamaktadır ve bu kabile halkı üzerinde antropologlar, 1930 yılından beri yoğun incelemeler yapmaktadırlar. Dogonların bazı mitolojik esasları, Eski Mısır uygarlığına ait hikâyeleri anımsatmaktadır. Bu nedenle de bazı antropologlar, Dogon kültürü ile Eski Mısır uygarlığı arasında bir bağlantı olduğu kanısındadırlar.

Sirius yıldızı, eski çağ toplumlarına kesinlikle yabancı olmayan bir yıldızdır. Eski uygarlıklar tarafından bilinen ve tapınılan gökteki parlak yıldızlardan birisidir (Parlak olmasının nedeni, bize olan uzaklığının 8.6 ışık yılı -yani en yakın yıldızlardan birisi- olmasıdır.) Eski Mısır üzerinde şafak vakti ortaya çıkması, meydana gelmesi olası Nil taşkınlarının habercisiydi.

Fransız antropologları Marcel Griaule ve Germaine Dieterlen, 1946-50 yılları arasında Dogonlar'la birlikte yaşadıktan sonra, dört başrahipten aldıkları astronomik bilgileri Bir Sudanlı Sirius Sistemi adlı makalede toplamışlardı.(1) Bu makaleyi değerlendiren ve büyük önem veren İngiliz yazarı Robert Temple, yazdığı Sirius Gizemi adlı kitabında ilginç iddialar ortaya atmıştır.

Bilim öncesi çağ yaşayan toplumların tersine, Dogonlar gezegenlerin (tıpkı yerküresi gibi) kendi eksenleri çevresinde döndüklerine aynı anda da Güneş çevresinde döndüklerine inanmaktadırlar. Ayrıca Dogon halkı, Jupiter'in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn'ün çevresinde yüzük biçiminde bir halka bulunduğuna da inanmaktadırlar.
Hatta daha ötesi; Dogonlar Sirius yörüngesinde 50 yılda bir devrini tamamlayarak dönen karanlık ve görünmeyen eş bir yıldızın var olduğunu ileri sürmektedirler (Temple'ye göre bu eş yıldızın yörüngesi elips biçimindedir). Dogonlar Sirius'un bu eşinin çok küçük ve çok ağır bir yıldız olduğuna ve yeryüzünde bulunmayan "sagala" adını verdikleri bir metalden oluştuğuna da inanırlar.

Carl Sagan, Broca'nın Beyni adlı kitabında bu satırlara ilk göz atışta, Dogonların Sirius öyküsü'nün, insanın geçmişte ileri düzeyde bir dünya dışı uygarlıkla temasını içermeye, en iyi aday olabilecek bir kanıt olarak göründüğünü yazar. Sagan, Sirius yıldız sistemi ile ilgili olarak şu bilgileri verir:

Çok ilginç olan bir gerçek, Sirius A'nın çok karanlık bir eşi olması ve Sirius B olarak tanınan bu eş yıldızın, onun çevresinde her (50.04 + 0.09) yılda elips biçiminde bir yörünge çizerek dönmekte olmasıdır. Sirius B yıldızı, modern astrofizikçiler tarafından, sönmüş bir yıldız, bir "beyaz cüce" olarak keşfedilen ilk örnektir. Sirius B yıldızının maddesi, yeryüzünde bulunmayan ve relativistik bozulmaya uğramış bulunan bir maddedir. Bu madde içinde elektronlar, atom çekirdekleri çevresinde dönerek dışarıya fırlamamaktadır. Bu nedenle, büyük olasılıkla, onun maddesinin metalik bir madde olabileceği söylenebilir. Sirius A yıldızının, "Köpek burcunun köpeği" olarak tanınmasından beri Sirius B yıldızı, onun "yavrusu" olarak bilinmektedir...(2)

Günümüzde kitapları en çok okunan bilim yazarlarından Isaac Asimov da, Patlayan Güneşler adlı kitabında Sirius yıldızının kütlesine değinmektedir:

...Gökbilimciler Sirius B'nin çekim gücünden onun kütlesinin Güneş'imizin kütlesinin 1.05 katı olduğunu hesaplamışlardı. Ve bu kocaman kütle, Dünya'mızın boyutlarındaki küçük bir hacim içinde sıkışmış olarak bulunuyordu. Dünya'nın ortalama yoğunluğu (kuşkusuz tüm gezegenimizi homojen bir kütle olarak düşünürsek), her metre kübü yaklaşık 5500 kg olarak bulunur. Oysa, Sirius B'nin yoğunluğu bunun 530.000 katı olarak hesaplanmaktadır. Bu durumda, Sirius B'nin bir metre kübünün ortalama yoğunluğu yaklaşık 3 milyar kg'dır. Bunu gözle görülen bir örnekle açıklamayı istersek sözgelişi bir Amerikan madeni 25 cent'i, Sirius B'yi oluşturan maddelerden yapılmış olsaydı böyle bir paranın ağırlığı 1.9 ton kadar olacaktı.(3)

Sagan'n ve Asimov'un bu satırlarını okuduktan sonra insan, elinde olmaksızın, bu konunun biraz daha derinlerine inmek istiyor. Her şeyden önce de, Sirius B'nin ne zaman saptanabilmiş olduğunu merak ediyor. Bu konuda Asimov, şu bilgileri aktarıyor:

İlk kez bir yıldızın gerçek uzaklğını hesaplayan gökbilimci olan Friedrich Bessel, 1844 yılında Sirius'un devinimini inceliyordu. Normalde yıldızlar kendine özgü devinimlerini yaparken pek ağır düz bir hat üzerinde hareket ederler. Oysa, Bessel'in Sirius yıldızında saptamış olduğu, dalgalı bir devinimdi. Bessel, bu tuhaf durum üzerinde kafa yordu ve yıldızı dikkati çekecek kadar yolundan uzaklaştırabilen şeyin ancak bir başka yıldız olabileceği sonucuna vardı. Ancak Bessel bu arkadaş yıldızı görememişti.

Daha sonra 1862 yılında Amerikalı gökbilimci Alvan G. Clark yeni teleskobunu test ederken Sirius'un yakınındaki sönük ışığın içinde bir parıldayışın gerçekleştiğine dikkat etti. Başlangıçta bunu teleskobunda bir defo sandı. Ama gökbilimcinin sonraki incelemeleri, sönük bir yıldızı görmekte olduğunu ortaya koydu.(4)

Robert Temple'nin de sorduğu gibi insan, "Acaba Dogonlar bu yüksek bilgiyi nasıl ve nereden elde etmişlerdir?" diye sormadan edemiyor. Dogonlara bu bilgiyi Temple'nin ileri sürdüğü gibi; Sirius sisteminden gelen ve "Nommolar" olarak adlandırılan "yüzer-gezer varlıklar" bırakmış olabilir mi? (Temple bu ziyareti 5000 ile 3000 yıl önceye koyar.) Ya da dünya dışı varsayıma alternatif olabilecek başka bir varsayım ileri sürülebilir mi?

Eski majik dinler üzerinde araştırmalarda bulunan ve Dogonların Eski Mısır kültüründen etkilenmiş olabileceğini düşünen Murry Hope, olgun bir Mısır kültürünün aniden ortaya çıkışı ve erken dönem Mısırlılar'ın, Sirius'a gösterdiği yoğun ilgi konusunda, aynı ölçüde dikkate değer başka açıklamalar bulmaktadır. Araştırıcıya göre; bu erken dönemden elimize ulaşan bilgiler ışığında, bir Sirius etkisi olduğu tartışılmayacak derecede açıktır. Ancak bu bölgelerdeki yerli halklar "uzaylılarla bizzat temasa mı geçtiler, yoksa bu bilgileri, gene yeryüzündeki teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş başka uygarlıklardan mı aktardılar" işte bu nokta tartışılabilir."(5)

Ne var ki, Hope'nin yeryüzünde teknolojik ve bilimsel açıdan son derece gelişmiş dediği uygarlıktan kastetdiği efsanevi "Atlantis uygarlığı"dır. Hope kitabında kişisel görüşünü şu cümlelerle aktarır:

Benim görüşüm, gezegenimizin uzak tarihinde bir Sirius bağlantısının gerçekleşmiş olduğu yönünde. Ancak bu bağlantının Atlantis uygarlığının oluşum dönemine rastladığı fikrindeyim. Yani, uzaylılar kozmolojik bilgilerini Atlantisli alimlere aktarmışlardı. Atlantislilerin Terazi, Başak ya da Aslan astrolojik çağlarında uzak galaksilere yolculuklar yaptıklarını öne süren psişiklere, üzülerek katılamıyorum. Ancak, bazı "uzaylı gezginler" vasıtasıyla bu konularda bilgilendirilmiş olabilirler. Bu gezginler daha sonra Dünya'dan ayrılmış olmalılar. Öğrencilere de bu bilgileri, en iyi bildikleri yollarla diğerlerine aktarmak kalmıştır.(6)

Peki bu astronomik bilgiler Dogonlara Avrupalılar tarafından öğretilmiş olabilir mi? Her ne kadar Temple, 1931 yılına kadar Dogonların Avrupalılar tarafından ziyaret edilmediğini söylüyor olsa da Carl Sagan, çağımızın başlarında bir Fransız'ın Batı Afrika'yı ziyaret ederek, Sirius yıldızı hakkındaki görüşlerini, Dogon halkına anlatmış olabileceğini düşünmektedir. Bu Fransız; bir misyoner, bir maceracı ya da bir antropolog olabilir -bu kişilerin pek çoğu hevesli amatör gökbilimcilerdir. Dogonlar da böylece, ondan bu bilgileri edinmiş olabilirler. Bu bilgileri özümseyen Dogon halkı, ritüel törenlerinde kullanmış olabilirler. Zira yakın geçmişte Arizona'da, Yeni Gine'de bunun örnekleri var olup, taş çağı insanlarının mitolojilerine yeni hikayeler, şarkılar ve bilgiler girerek, hızla özümsenebilmektedir. Bu tip özümsemeler, eğer konu halkın ilgisini çekebilecek kadar ilginç olursa, çok hızlı gerçekleşebilmektedir. Ayrıca Birinci Dünya Savaşı'nda (1914-1918) bir çok Dogon'un Fransız ordusuna hizmet ettiği de bilinmektedir. Bunlardan bazıları topraklarına geri döndüklerinde, yerli halk öykülerine renkli motifler katabilirlerdi. (7)

Dogon inanışlarını gözden geçirdiğimizde; Dogonların Jupiter'in dört tane uydusu olduğuna ve Satürn'ün güneş sisteminin en uzak gezegeni olduğuna inandıklarını görürüz. Halbuki günümüz astronomik gerçeklerine göre; Jupiter'in 16 uydusu bulunduğu gibi, Satürn de Güneş sistemimiz içersindeki en uzak gezegen değildir. Ayrıca Dogonlar, 1977'de keşfedilen Uranüs ve halkalarına ise hiç değinmezler. Bu durum, Dogonlar'ın elde ettikleri bilgileri dünya dışı bir kökenden değil, Avrupalılar'dan almış olabilecekleri tezini destekler.

Sirius gizemi üzerine birçok eleştirel makaleler yayınlanmıştır.(8) NASA'da görevli James Oberg de Temple'nin kitabını inceleyenlerdendir. Ancak o, Temple'nin bir iddiasını doğru bulmaz. Temple, "...Bu vaha merkezi (Siwa) ve Teb, Behdet'e eşit uzaklıkta yer alırlar. Eski mısırda, yeryüzü, uzayda bir küresel cisim olarak düşünülür ve Sirius bilgisi gelecek kuşaklara aktaracak kuruluşlar dahilinde yeryüzü üzerine projeksiyonlar yapılır" diye yazmaktadır (bkz. Sirius Gizemi, s. 262). Temple'ye göre Mısır'da yapılan bu gibi kesin hesaplamalar, doğrulukla yapılan jeodezik ölçmeler sonucu bulunmuştur. Temple, Behdet'i bir harita üzerinde 31.230 doğu, 31.500 kuzey ve Teb'i 32.630 doğu, 25.700 kuzeye yerleştirir. Küresel trigonometri ile Oberg, Siwa-Behdet bacağını 612.3 km ve Teb-Behdet bacağını 654.8 km hesaplar. NASA uzay fotoğraf laboratuvarındaki hassas haritalar ise Behdet'i 31.030 kuzey, 30.280 doğu olarak gösterir ki, bu da Temple'nin Behdet'i 31.230 doğu, 31.500 kuzey olarak yerleştirmesinden bir 100 km daha uzağa götürür. Behdet, Siwa'dan 521.0 km ve % 20 sapma ile Teb'den 625.9 km uzaktadır.(9)

Son olarak şunu da ilave edelim: 1977'de iki radyo gökbilimci teleskoplarını Sirius yıldız sistemine bir yapay radyo sinyali alabilirmiyiz diye doğrulttular. Hiç birşey algılamadılar. Sirius sistemindeki yıldızların yaşı ve enerjisinden edinilen bilgiler ışığında, bu sonuç süpriz değildi. Orada yaşamı ortaya çıkarabilecek ve geliştirebilecek hiçbir dünya benzeri gezegen mevcut olamazdı. Çünkü bir çift yıldız olan Sirius sisteminde; Sirius A, A1 sınıfı, Güneş'imizden daha sıcak ve daha genç, Sirius B ise bir beyaz cücedir. Dogonlar'ın inanışlarında kabul gören Sirius C yıldızı ise Temple'nin iddia ettiği gibi günümüzde henüz keşfedilmiş değildir.

DOGON Gizemi, UFO Bilimin bir parçasıdır ve Mali’de yaşayan Afrikalı Dogon kabilesinin sahip olduğu M.Ö. 3200 yılına kadar uzanan ileri astronomi bilgilerinin kaynağını araştırır.



Afrika kabilelerinin çoğunda olduğu gibi Dogonların geçmişi de oldukça karanlıktır. Dogonların şu anda yaşadıkları Bandiagara Platosu’na 13. ve 16. yüzyıllar arasında yerleştikleri tahmin edilmektedir. İnsanbilimcilerin çoğu, sayıları iki milyona varan Dogonları “ilkel” olarak tanımlasalar da Dogonlar, batı teknolojisine karşı olan ilgisizlikleri bir yana, zengin ve bir o kadar da karmaşık bir dine ve yaşam felsefesine sahiptirler.

Dogonlar’ın ünü, ortaya attıkları ilginç ve şaşırtıcı iddiadan ileri gelmektedir. Bu Batı Afrika kabilesi, atalarının dünyadan 8,6 ışık yılı uzaklıktaki Sirius yıldız sisteminden gelen uzaylılar tarafından eğitildiklerine inanmaktadır. Bu kadar ilkel ve her şeyden uzak bir biçimde yaşadıkları halde gökbilim alanında olağanüstü ayrıntılı bilgiye sahip olmaları da bu iddialarını desteklemektedir.

1931 yılında Fransız insanbilimcileri Marcel Griaule ve Germaniae Dieterlen, Dogonlar’ı geniş çapta incelemeye karar vermiş ve 21 yıl boyunca Dogonlar’la yaşamışlardır. Bu iki insanbilimcinin araştırmaları Dogonlar hakkında pek çok bilinmeyenin keşfine olanak sağlamıştır.

Dogon’ların Gizemi Neydi?

Orion yıldız kuşağının hemen yanında bulunan ve Köpek Yıldızı olarak da bilinen Sirius yıldızı ve onun çevresinde döndüğüne inanılan yıldız ve gezegenler, Dogon mitolojisinin temelini oluşturmaktadır. Dogonlar, Sirius yıldızının en parlak yıldız olduğunu, Sirius’un yanında çıplak gözle görülmeyen küçük, yoğun ve sönük bir yıldızın daha bulunduğunu ve bu yıldızın tam konumunu biliyorlardı. Potolo olarak adlandırdıkları bu yıldızın, dünyada bilinen tüm maddelerden daha ağır bir maddeden oluştuğuna ve Sirius’un çevresini 50 yılda döndüğüne inanmaktaydılar. Oysa ki, batılı gök bilimciler 19. yüzyılın ortalarına kadar Dogonlar’ın bahsettiği bu soluk yıldızın varlığından bile habersizdiler. 1862 yılında Amerikalı gök bilimci Alvan Graham Clark yeni bir teleskopu denerken bu yıldızı keşfetmiş ve Sirius B ismini vermiştir. Ayrıca 1920’lerde ortaya çıkmıştır ki Sirius B bir “cüce yıldız”dır. Cüce yıldızlar oldukça soluk, ışıklı, küçük fakat yoğun yıldızlardır. Sirius B gerçekte Dünyadan daha küçük olmasına rağmen, tıpkı Dogonlar’ın belirttiği gibi o kadar yoğundur ki, kendisinden alınan bir çay kaşığı dolusu madde 5 ton ağırlığına gelir.

Daha da ilginci, Dogonlar’ın bilgilerinin sadece bununla kalmayıp aynı zamanda, modern dünyamızda ilk kez Galileo tarafından gözlemlenen Jüpiter’in dört uydusundan ve Satürn’ün yalnızca teleskopla görülebilen halkalarından da haberdar olmalarıdır. Dogonlar, ayrıca, sayısız yıldızın varlığına ve Dünyanın da içinde yer aldığı Samayolu’nun sarmal bir gücü olduğuna inanıyorlardı.

Dogonlar sahip oldukları bilgilerin çoğunu sembollerle anlatmışlardır, ve bu sembollerinin temelinde Nommo'lar diye adlandırılan ve dünyayı uygarlaştırmak için uzaydan geldiğine inanılan hem karada hem de suda yaşayabilen varlıklardır. Dogon rahiplerine göre, eski zamanlarda Sirius sistemindeki bir gezegenden dünyaya inen Nommolar sahip oldukları bilgileri o zamanki rahiplere öğretmiş, onlar da bunları yeni kuşaklara anlatmışlardı. Nommolar dünyanın yaratıcıları olduğu kadar, insanoğlunun ataları ve ruhsal ilkelerin koruyucuları, “yağmuru yağdıran güçlerin ve suların mutlak sahipleri” idi.



Dogonlar üzerinde araştırma yapan Amerikalı bilim adamı Robert Temple, bir Nommo uzay gemisinin gelişini ve dönerek yere inişini simgeleyen resimler bulmuştur. Geminin Dogon ülkesinin güneydoğusuna indiği söyleniyordu. Dogon rahipleri geminin inişini tanımlarken onun kuru toprağa indiğini ve oluşturduğu girdap dolayısıyla bol miktarda toz kaldırdığını anlatmaktadırlar.

Dogonlar da Sirius’lu gezginlerin bir gün geri döneceğine inanmaktadırlar: “Göklerde bir yıldız belirecek ve bu Nommo’nun yeniden dirilişinin işareti olacak.” der bir yazıt .

Dogonlar ve Sirius yıldızıyla aralarında kurdukları bağ, biz UFO araştırmacılarının olduğu kadar yaratılış teorisyenlerinin, astronomların ve bilim adamlarının da ilgisini çekmiş, bu kabilenin kökenleri ve sahip oldukları derin astronomi bilgisine nasıl ulaştıkları hakkında pek çok araştırma yapılmıştır. Arkeolog-yazar Erich Von Daniken Dogon inançlarını kabullenmiş ve bu bilgileri, geçmişte dünya dışı varlıkların dünyamızı ziyaret ettiğinin kesin bir kanıtı olarak yorumlamıştır.

Gerçekten de “ilkel” Dogonlar’ın yüzyıllardır sahip olduğu bilgileri bilim henüz yeni yeni keşfetmektedir. Bunun son örneği Dogonlar’ın Sirius siteminde Emme Ya adını verdikleri ve Nommoların gezegeni olduğunu söyledikleri üçüncü bir yıldızın varlığından bahsetmeleridir. Bunun Popola (Sirius B)’dan dört kez daha hafif olduğunu, yine Sirius B gibi 50 yıllık bir zamanda daha geniş bir yörünge çizdiğini ve her ikisinin çapları arasında bir dik açı oluştuğunu belirtiyorlar ve Emme Ya’nın bir de uydusu olduğunu söylüyorlar. Hakikaten de Dogonlar’ın Emme Ya’sı vardır ve o astronomlar tarafından ancak 1995 yılında keşfedilmiş olan Sirius C yıldızıdır! İşte bu Nommoların yaşadığı yıldızın keşfidir..

Kelime anlamı iyi, barışçı ya da akıllı anlamına gelen Hopi Kızılderilileri, güneybatılı Pueblo adındaki gruptan gelmektedirler.

Black Mesa’nın güneyindeki Arizona bölgesinin kuzeydoğusunda yaşamaktadırlar. 1050 yılından beri Üçüncü Mesa’da yaşayan Oriabi Puebloları, Kuzey Amerika’nın en eskileridir. Ataları olan Anasaziler, Meksika Azteklileri’yle akrabadırlar ve bugün, onların bundan 5-10 bin yıl önce yaşadıkları yerde yaşıyorlar.
Hopi Kızılderililerinin inançlarında, adları Pokanghoya ve Palongauhoya olan ikiz Tanrı sembolü vardır. Efsaneye göre, yeryüzünün kuzey ve güney eksenlerinin koruyucuları olan bu Tanrılara hükmeden yaratıcının yeğeni Sotuknang, onlara halkı kötü hale gelen “ikinci dünyanın” yıkılması için yerlerini terk etmelerini emretmiştir. Böylece kendini denetleyen kimse kalmayınca dünya delice dönmeye başlar ve iki kez tepe taklak olur. Dağlar büyük bir gürültüyle denize devrilir, deniz ve göller toprağı kaplar; dünya da soğuk uzayda bir buza dönüşür.
Hopiler, “ilk dünyanın” ateş, “üçüncü dünyanın” da su tarafından yokedildiğini iddia ederler.. Hopi Kızılderililerin de eski Mısırlar gibi Sirius’u tanıdıkları ve ona “Mavi Kaçina Yıldızı” adını verdikleri bilinir. Kabilede yaşayan asırlık bir inanç, kabilenin 250 bin yıl önce Sirius sisteminden geldiklerini ve yerleştikleri zaman kapsüllerinin de ya gelecek bin yıldan önce ya da hemen sonra açılacağını söyler.
İkiz Tanrı sembolü, kesin bir şekilde Sirius yıldızıyla ilgilidir; kutupsallık ilkesi, tüm Sirius uygulamalarını içermektedir. Aslan kudreti, kristal kudreti ve zaman faktörüyle birlikte, Siriusyen konsantrasyon pratiğinin dörtlü temellerini oluşturur.
Hopiler, Kaçinaların evinin, üzerinde büyük bulut oluşumları bulunan dağların tepesinde olduğuna inanırlardı. Bugün, bazı UFO’ların Lenticular Bulutları olarak adlandırdığımız, göze görünmemek için yapılan bulut formlarının içinde saklandığını biliyoruz.

Bulutları zaman zaman kamuflaj olarak kullanan UFO'lar


Buluta gizlenmiş birbaşka UFO, yer Vilborg- Danimarka, 17 Kasım 1974

Kendilerinin Pleiadianslılar’ın soyundan geldiğini kabul eden Hopiler, Pleidianlar’a, birbirine sıkı sıkıya bağlı ya da yapışık anlamına gelen ‘Chuhukon’ derler. Siyah Tanrının evi olan Pleiades’e mutluluk için dua ederler. Onlar, kendilerinin dünyaya önce ruh olarak geldiklerini ve sonra canlı kanlı varlık haline dönüştüklerine inanırlar.

Efsaneye göre Hopiler’in bağlılığı, gelecekte bir gün diğer gezegendekilerce görülecek ve onlar da oraya alınacak. Bu nedenden dolayı da onlar şimdi gökyüzünü izleyip UFO’ların gelip onlarla temas kuracakları zamanı bekliyorlar.

Hopilerin inandıkları takımyıldızları hakkındaki bilgileri, dünyanın diğer tarafındaki batılı uygarlıklarının, bizlerin bilgileriyle hemen aynıdır. Farklı adlarla isimlendirilmiş olsalar da düzenekleri birbirine çok benzemektedir.

Dünyayı onurlandıran Achive’ler adında kutsal yerlerin varlığına inanırlar. Bu yerler Şamanların dini işler için dünyaya indiği yerlerdir. Efsaneye göre, çağlar boyunca insan nesilleri yok olma tehlikesinde iken, temiz kalpli insanlar yer altına inip orada korundular. Onlara göre; kendileri dünyanın ortasında Karınca İnsanlar dedikleri bir grup varlıkla beraber oturuyorlar.

Karınca İnsanların resimleri günümüzde Sürüngenimsi ya da Griler varlıklar olarak adlandırılan geniş kafalı, kısa ve kalın vücutlu, 4,5 ya da 6 ince uzun parmaklı uzaylılara benzemektedir. Resimlerin bazılarında, bu varlıklardan onlara telepatik olarak düşüncelerin geldiğini gösteren işaretler vardır.

Günümüzde sayıları 8 bini bulan Hopiler, çok sayıda eski dönemlerden kalmış resimli kayaları muhafaza etmektedirler. Grubun şefi olan Beyaz Ayı, hala onların çoğunun tercümesini yapabilmektedir. Benzer resimler dünyanın her yanında bulunabilir, Beyaz Ayı’nın bilgisi şimdiye dek anlaşılamayan bu tür resimlerin açıklanmasında çok yardımcı olabilecek olmasına rağmen onun sırrını açıklamamaktadır.

Hopi efsaneleri, atalarının sonsuz uzaydan geldiğini ve dünyaya varmadan önce birçok gezegeni ziyaret ettiğini söyler.

Hopiler, bugün bile Tanrılara olan bağlılıklarını sürdürmeye devam ediyorlar. Efsaneye göre bu bağlılıkları yakın bir gelecekte Tanrıları tarafından ödüllendirilecek ve Dünya yıkıcı bir değişim sürecinden geçerken, Hopiler Tanrılarının oturdukları yıldızlara alınacaktır. Onlara göre gerçekleşmekte olan gezegensel değişimler bu günün yaklaşmakta olduğunun habercisidir. Ve onlar şimdi gökyüzünü izleyip UFO’ların gelip onları yıldızlardaki yuvalarına götüreceği günü beklemekteler…


kaynak-http://www.siriusufo.org/tr/hopi_kizilderilileri.asp


NEMRUT VE GiZEMLERİ
Tarihin neresine bakarsaniz bakin, muhakkak dünyanin bir yerinde, öz gün bir inanç veya mistik ya da okült bir yasam biçimi karsiniza çikacaktir. Bu tür gruplarin ana ilkesi kardesliktir, kardeslik adayi belli bir egitim, ögrenim ve sinav asamasin yasadiktan sonra ezoterik gizemlerle beraber yasamaya baslar ama bunlari disariya tasimasi yasaktir. Çünkü bilgi özeldir ve yeterince egitilmemis, amacini bilmeyen ve meraktan öteye geçemeyen yani hak etmeyen kisilere verilemez. Yüzyilin sonuna dogru, çogunlugu Rus olan bir grup okültist veya ezoterist gizemci pespese ortaya çikti; aralarinda Madam H.P.Blavatsky, Alexandra David Neale, P.D. Ouspensky ve G.I.Gurdjieff gibi çok önemli isimler bulunuyordu. Dogunun tanimiyla bunlar; "Bilgeligin Ustalari" ydilar. Tümü, uzak geçmisin ezoterik ve gizemci mantigi dogrultusundaydi, kurduklari gizem örgütleri günümüzde milyonlarca insani yönlendiriyor, yani "Kardeslik" hala yasiyor.

Yoksa, Hiristiyanligin gerçek lideri Nemrut'da miydi?
1920'de G.I.Gurdjieff, batiya geldi ve Fransa'da kendi adina bir gizem veya ezoterizm okulu açti, okulun izledigi yol çok eski bir ezoterik okulun yoluydu; bu çok uzak geçmisten gelen okulun adi "Sarmoung Kardesligi" idi. ipucu izlendiginde, (Gurdjieff hakkinda yazilan otobiyografi de bu yöndedir.) adi geçen örgütün temelinde büyük bir olasilikla, bir zamanlar Kuzey Mezopotamya'da gelisip, yayilan ama sonra yok edilen Hiristiyan Gnostik Okulu'ndan geriye kalanlar bulunuyordu, izleri sürdürdügümüzde bu kez günümüz Türkiye'sinin sinirlarinin içine giriyor ve kayip gizem okulunun Güneydogu Anadolu'da bulundugu anlasiliyordu yani Gurdjieff'in kurdugu örgütün en uzak geçmisinde yer alan kayip gizem okulu Anadolu'daydi; Ama nerede? iste burada ortaya çikan bir adam yeri buldugunu söyledi, adamin adi Adrian Gilbert'ti.
1972 yilinda, Adrian Gilbert haci olmak amaciyla, Filistin'e, Hz. isa'nin dogum yeri olan Betlehem'e gitmisti. Aslinda bilgeligin pesindeydi, bir gizem örgütü ariyor ve egitilmek istiyordu. Bölgede bir gizli okulun oldugunu duymustu, kulagina gelenlere göre Matta Incili'nde adi geçen Maji Okulu buradaydi, siki bir arayisin ve gizem dedektifçiliginin sonucunda, o da Gurdjieff'in izine rasladi, Filistin'de ortaya çikan iz, Fransa'da gelen izle Anadolu'da birlesiyordu ve Adrian Gilbert artik sonuçtan emindi; Kayip "Kardeslik Okulu" nün liderini ve yerini bulmustu; Gilbert'e göre örgütün kurucusu Commagene Krali l. Antiochus, yeri ise Nemrut Dagi'ydi.

Nemrut Dagi hep gizemli iddialara hedef oldu; hatta uzaylilarin gizli üssü oldugu bile iddia edildi; kesin olan tek sey dagda bilinmeyen veya henüz kesfedilmemis tünellerin oldugu ve efsanevi Commagene Krali l. Antiochos'un kayip mezaridir. Dagin gizemi, çok degisik alanlara yöneliyor;
Hiristiyanligin burada baslamasindan tutun da; Isa'nin dogumundaki simgesel anlama ve de Noel'in yanlis zamanda kutlanmasina kadar... "The Orion Mystery ve The Mayan Prophecies" kitaplarinin yazarlarindan arastirmaci Adrian Gilbert, bu sirri kovaladi, Rusya'dan Fransa'ya ve Misir'a, Filistin'den Güneydogu Anadolu'ya uzanan yorucu bir çalismadan sonra edindigi bilgileri, inanilmaz iddialarla bütünlestirerek, bir kitap yazdi ve gizem büyüdü.

Sira Urfa'da
Gilbert, Kral l. Antiochus'un yasadigi çagda varolan Sarmoung Kardeslik Örgütü ile yakin iliskisi oldugu görüsünde, onun Kuzey Firat bölgesine yayilan küçük kralliginin ana simgesi aslandi veya Commagene Aslani'ydi. Nemrut Dagi'nda bulunan dev mezar anitta, astrolojik ve Hermetik simgeler kullanilarak, gizem vurgulanmisti. Nemrut'da bulunan Aslan kabartmasinin üzerindeki Astrolojik simgeler aslinda bir horoskop yani yildiz haritasidir ve Gilbert burada belirtilen isaret edilen iki zaman dönemiyle, Kral'in dogum ve inisiye yani örgütte egitildigi tarihleri isaret ettigi düsüncesindedir, bu tarih 6 Ocak'tir yani isa'nin Yahya Peygamber tarafindan vaftiz edildigi tarih yani özgün adiyla "epiphanes" günü.Günümüzde, ayni tarihte Ortodokslar suya haç atarak kutlamalar yapiyorlar. Gilbert, Kral Antiochus'un kralliginin henüz bulunmamis bir yerinde 35 derece egiminde, 155 m. uzunlugunda, nereye gittigi bilinmeyen bir tünel oldugunu iddia ediyor. Aslinda bu iddia dogru, çünkü arkeologlar uzun zamandan beri bu bulmacanin pesindeler, Kahta'dan Nemrut Dagi'na uzanan tünellerin varligi biliniyor ama nereye gittikleri henüz anlasilamadi zira o boyutta kazilar yapilmis degil. Gilbert Commagene Krali'nin dogum tarihini de hesapliyor;bu tarih Günes'in, Regulus yildiziyla Aslan Burcu'nda bulusum yaptigi tarih yani 29 Haziran. Adrian Gilbert, Urfa'nin da (Eski adiyla Edessa) Orion Bilgeligi ile ilgili bir astrolojik merkez oldugu görüsünde ve bunun kanitlarinin da Eski Ahit'te yani Tevrat'da bulundugunu belirtiyor.

Kral'in dogumu ve Misir'a uzanan yol
Hiristiyanligin ilk yillarinda Urfa, çok önemli bir egitim merkeziydi ve kutsal kalintilar hala orada görülür. Haçlilar'in yikimlarindan sonra bölge, 1145'de islam Komutani Zengi taraf indan ele geçirilmis ve 1146'da da Zengi'nin oglu Nureddin, Haçlilari tamamen uzaklastirmisti.
Gilbert, arastirmalarinda kayip KardeslikÖrgütü'nün izlerinin Urfa'da da bulundugu belirtiyor ve Matta Incili'ndeki "Maji Öyküsü" nü hatirlatiyor. Mesih'in yani isa'nin dogumu yani Christmas Günü sandigimiz gibi 25 Aralik degildir, bu tarih aslinda antik bir Pagan festivalini simgeler (Mitralar'in Dogum Kutlamalari).
Gerçek Christmas Milattan önceki 7. yilin 29 Temmuz'udur yani isa milattan 7 yil önce dogmustur ve o gün gök konumu çok özeldir; 
Günes her yil ayni tarihte, "Kral'in Dogumu" konumuna girer 
Aslan Burcu'ndaki "Küçük Aslan" veya "Aslan Yürek" de denen Regulus'la bulusur. 
Bu ayni zamanda da, gögün en parlak yildizi olan Sirius'un yükselis döneminin hemen sonrasidir yani Sirius özgün periyodundaki görünmezlik dönemini bitirerek, yükselmeye baslar. 
Misir Mitolojisi'nde Sirius yildizi, Tanriça isis'in özel yildizidir, görülmedigi dönemde Tanriça hamiledir, yükseldiginde yani parlamaya basladiginda oglu Horus dogar, bu da GünesRegulus bulusmasiyla simgelenir.

Simgelerin firtinasi
ilk Hiristiyanlar, bu mitolojik kavrami kullandilar,  
Sirius'un yükselmesi Meryem'in dogumuydu ama bu kez dogan Horus degildi çünkü Meryem'in oglu Isa'ydi,
ayni anda görülen diger parlak yildizlar da önemliydiler, örnegin Orion isis'in esi yani kocasi olan Osiris'ti,
Hiristiyan kültü, Osiris'e Joseph yani Meryem esi kisiligini verdi.
Procyon yildizi da. Sirius gibi Orion'dan sonra yükselir ve isis'in kizkardesi Nephthys ile simgelenir ve o da orta es kisiligiyle bazi erken Hiristiyanlik söylencelerinde yer alir.
Zodyak yani Burçlar Kusagi genelde hayvanlarla simgelenir, Öküz yani Boga, Koyun yani Koç burçlari isa'nin dogdugu ahirda bulunan ve yemlenen yani beslenen iki hayvandir ve ahır Bethlehem kasabasindadir, kasabanin adinin anlami "Ekmegin Yeri" dir, Bethlehem kasabasi, Judah bölgesinde yani israil'in Aslan Kabilesi'nin yasadigi yerdedir ve bu kabilenin simgesi Aslan Burcu'ndaki veya takimyildizindaki Regulus'tur, sonuç olarak ezoterik anlamda GünesRegulus bulusumu, isa'nin ahirdaki dogumunu simgeler.

Üç gizemli adam mi yoksa gezegen mi?
Bebek isa'yi ziyarete geldiklerine inanilan üç çoban krala Bethiehem'e giden yolu yildizlar gösterir, yildizlarin geleneksel yeri ekliptigin kuzeyindeki simgesel bir hatti olusturur, bunlar Sirius'dan önce dogan Procyon, Castor ve Pollux'tur, çoban krallara yol gösterirler yani Sirius'un dogacagi yeri gösterirler.  
Adrian Gilbert, isa'nin dogumunda parlayan ve Bethiehem'den izlenen büyük yildizin tek olmadigina hatta yildiz olmadigina inaniyor, ona göre parlakligin nedeni iki dev gezegenin yani Satürn ile Jüpiter'in bulusumuydu, bulusum Balik Burcu'ndaydi ve bu nedenle de Hiristiyanligin gerçek simgesi balikli, iki dev gezegen,
o konumda aksam gögünün (saat 21:30 civari) en parlak gök cisimleridirler ve çok net olarak çiplak gözle görülebilirler. Üç çoban kralin ezoterik anlamlari da böyledir yani Melchior, Caspar ve Balthasar'in; Satürn ve Jüpiter, iki kralla simgelenir; Melchior (Altin Krali Jüpiter) ve Caspar (Mür yani koku krali Satürn); Jüpiter astrolojik anlamda, sagligi ve zenginligi simgelerken, Satürn ölüm ve mezarin yanisira uzun yasami simgeler. Mür, Misir mitlerinde Satürn simgeselligi dogrultusunda, mumyalamada kullanilan bir maddedir. Üçüncü Çoban Kral yani üçüncü gezegen Günes'e en yakin gezegen olan Merkür'dür, bu da Balthasar'dir (veya Belteshazzar), ismin anlami "Yüce Efendi'nin Öncüsü" veya en yakin yardimcisi seklindedir. Merkür, Günes'ten biraz önce dogar yani sultanin veziri gibidir. Bebek Isa'ya altin ve mür'ün yanisira Balthasar tarafindan verilen üçüncü armagan günnük veya buhurdur, günnük simgesel olarak majikal fonksiyonlari uyandirir ve Merkür ile astrolojik dogrultuda iliskilidir.

Zaman geçerken, yanilgimiz artiyor;
Adrian Gilbert, tüm öykünün anlaminin farkli oldugu görüsünde, bizlere bu sekilde isa'nin dogum horoskobunun yani yildiz haritasinin anlatilmak istendigini düsünüyor, eger okuma dogru yapilirsa kesin zaman belirlenecektir, isa da Horus gibi bir kral olarak dogmustur, gezegenlere uygun armaganlar onun dogumunu simgelerler, Matta incili'nde armaganlarin bastan çikarici olduklari ve egosal amaçlarla kullanilabilecekleri vurgulanir. Yani üç gezegenin negatif yönleri vurgulanir, negatif yönler pratik Maji'nin reddedilmesi (Merkür), ölümsüzlük arzusu (Satürn) ve krallik yani iktidar hirsidir (Jüpiter). Daha sonraki olaylarda benzer anlamlar içerirler, Yahya Peygamber Ürdün Irmagi'nda isa'yi vaftiz ederken cennetten gelen bir güvercin simgeselliginde isa'ya en yüksek armagan verilir, bunun anlami gezegendeki en yüksek kralligin onaylanmasidir. Artik o. Logos'un yani Varolus'un araci olmustur.

Yani Vaftiz'in simgeselligi ve 6 Ocak kutlamalarinin anlami göksel bulusmanin gerçeklesmesi daha da ötede isa'nin göksel dogumudur. Ama daha sonra bu tarih degisecek, 25 Aralik'a kayarak, antik Roma'nin Satürn senlikleri Mitralar'in dogumu ile karisacaktir.
Bütün bunlardan anlasilan sey, Kayip Kardeslik Örgütünün içerigidir, Horus'dan, isa'ya oradan
da Kral l. Antiochus'a uzanan gizemin ezoterik anlami ve bunun astrolojik metodla, Hermetik Bilgelik düzeyinde simgesellestirilmesidir fakat tüm anlatilar ve Gilbert'in iddialari yine de asil gizemi açiklayamiyor; yildizlarin ve gezegenlerin etkinligi ya da önemi acaba kutsallik düzeyinde ezoterik simgesellik midir? Yoksa, dünya disindaki bir yerler mi ima edilmektedir? Sir, Orion ve Sirius'da sakli gibidir; bir gün bunu da ögrenecegiz; ne zaman mi? Kimbilir, belki de Nemrut Dagi'nin altinda yatan gizemi çözdügümüz zaman...U
U
U
U

1 yorum: