Sirius - İkili Yıldız
Murry Hope
Murry Hope
Büyük
Köpek takım yıldızındaki Sirius, gece gökyüzümüzün en parlak
yıldızlarından biridir ve dünyadan sadece sekiz buçuk ışık yılı mesafede
olması, en yakın komşularımızdan biri olduğu anlamına gelmektedir.
Geçtiğimiz asrın ortalarında astronom Bessel, Sirius'u bir süre
incelemiş ve hareketlerinde düzensizlikler fark etmiştir; bu, kayda
değer bir gravitasyon çekimi yaratacak yakınlıkta bir başka cismin
varlığını gösterir. Ancak yüksek parlaklığına karşın, Bessel bu
boyutta bir yıldızı etkileyecek derecede büyük bir kütlenin izine
rastlayamaz.
Birkaç
yıl sonra Sirius çevresinde dolaşan küçücük bir beyaz cüce yıldız
keşfedilir. Yörüngesel periyodu,· 50 dünya yılına yakın olarak
hesaplanmıştır. (Teknik olarak Sirius B, Sirius A etrafında bir
yörünge çizmez, ancak iki yıldız ortak bir gravitasyon merkezi
etrafında yörüngededirler.) Bu ikinci yıldız, refakatçisinin ışığı
ardında kaybolmuştur. Bazen Dijitaria olarak da anılan Sirius B'nin bir
fotoğrafı da çekilmiştir.
Astronomlar, beyaz
cücelerin doğası hakkında artık daha çok şey bilmektedirler. Bu
yıldızlar fazla ışık yaymazlar ancak atomik yapılarının aşırı
yoğunluğu nedeniyle, inanılmaz bir gravitasyonel çekim sergilerler. Bir
beyaz cüce hidrojen ve helyumdan oluşan atomik yakıtını tüketmiş ve
çökmüş bir yıldız demektir; yani bu, diğer elementlerinin son derece
yoğun olarak iç içe geçtiği ve artık maddesel yapısını bildiğimiz
maddeden farklı olduğu anlamına gelmektedir. Atomlar bu şekilde
sıkıştırıldığında, kütle inanılmayacak derecede ağır hale gelir. Temple,
Sirius B yüzeyinde bir kübik fit'in (28,317 cm') 2000 ton
geleceğini yazar; bu yıldızın çekirdek materyaliyle dolu bir kibrif
kutusu ise yaklaşık 50 ton gelecektir.
Bazı astronomlar
Sirius sisteminde üçüncü bir yıldız tespit ettiklerini düşündüler.
1920' de Fox adlı bir kişi üçüncü bir yıldız gördüğünü iddia etti;
aynı yıldızın 1926, 1928 ve 1929 yıllarında Union Gözlemevinde Dr. van
den Bos, Dr. Finsen ve diğerleri tarafından da gözlenmiş olduğu iddia
edilmiştir. Sonra, birdenbire esrarlı yıldız kaybolu verdi.Çok daha
yakın tarihlerde ABD Donanma Gözlemevi, Washington'dan Irving W.
Lindenblad, Sirius sistemini inceledi. Üçüncü bir yıldız tespit
edemedi ancak bu süreçte Sirius B'nin yeriyle ilgili olarak yeni
bilgiler topladı.
Sirius Gizemi adlı
sıra dışı kitabında Temple, binlerce yıl önce yeryüzünün Sirius
sisteminden gelen varlıklar tarafından ziyaret edildiği varsayımım
ortaya atıyor. Yazara göre, M.Ö. 4500-3400 tarihleri arasında, eski
Mısır' da gerçekleşen ilkellikten yüksek kültür standartlarına
yapılan sıçramadan da kısmen (tamamen olmasa da) onlar sorumlular . .
Hipotezi, kısmen Dogonların elindeki Sirius sistemi hakkındaki
bilgilere dayanıyor. Dogonlar Mali' de (eski Fransız Sudam) yaşayan
bir Afrika halkı. Bu halk, yazara göre, uzaylıIarın Dünya'ya inişine
tanıklık etmiş olması muhtemel hane dan öncesi Mısırlıların doğrudan
torunları oluyorlar. Bilgileri de atalarının bu bilgileri galaktik
yolculardan edindikleri günlere kadar uzanıyor. Yazar, başka türlü nasıl
olup da görünmeyen gök cismi Dijitaria ya da uzak bir sistemle
ilgili diğer ayrıntılarla ilgili bu bilgilere sahip olabilirler, diye
soruyor. Mısırlı dostlarımdan aldığım mektuptaki bilgiler ışığında, ki
onlar Temple'ı ya da kitabını hiç duymamışlar, yazarın
varsayımlarında gerçeklik payı olduğu kesin. Temple'in Tutsi
bilgisine ulaşamamış olması üzücü; birçok karanlık nokta, bu sayede
açığa kavuşabilirdi.
Dogon dininin tümü ve
beraberindeki ritüeller, Sirius sistemi kavramı çevresinde dönüyor.
Dogonlar, görünmez olmasına rağmen, Dijitaria'ya daha büyük ve daha
parlak olan refakatçisinden çok daha büyük önem veriyorlar. Ayrıca
Dişi-Süpürgedarısı, emme ya ya da "kadınlar güneşi", "küçük'
güneş" gibi adlarla andıkları üçüncü bir yıldızın bilgisine de
sahipler. (Temple, bu 3.yıldızdan Sirius C olarak söz ediyor.) Sirius
C'nin de bir uydu gezegeni var ki ona da "kadınlar yıldızı"
denilmiş. Dişi-Süpürge darısı'nın Dijitaria' dan büyük olduğu, ancak
ağırlık olarak dört kez daha hafif olduğuna inanılıyor. Dogonlara göre,
bu gezegen, bütün yaşayan ve gelecek varlıkların dişi ruhlarının
evi.Kadınlar Yıldızı, kolları birbirine eşit bir haçla gösteriliyor,
ardınca bir eril otorite simgesi olarak üç nokta çiziliyor ve
etrafına da yedi benek yapılıyor ya da 4(dişil) artı 3(eril) dişil ve
eril ruhları anlatıyor. Dişi-Süpürgedarısı sistemi/Resim 5.l'de
görülüyor. Dogonların bado töreni, Dijitaria yıldızının
(Sirius B) kendi ekseni etrafında bir yıllık dönüşünü kutlar ve aynı
zamanda" Ayakkabıcının üstadının yıldızının deseni" ile ilgili bir
gönderme de içermektedir. Temple şöyle aktarıyor:
Resim 5.1
a) Kadınlar
Yıldızı. b) Dişi-Süpürgedarısı Yıldızı. e) Dişi-Süpürgedarısı
Sistemi.
... düşey bir
eksen, üçte ikilik noktada, Sirius (S) yer almakta; aşağı doğru bir
ayak oluşturacak şekilde sola doğru kıvrılıyor, bu Ayakkabıcı
Yıldızının güzergahı (C), yukarıda bir yarı oval oluşmuş, kolları
uzunca; birleşme noktası (D) oval Dijitaria'yı simgeliyor;
Dijitaria'nın güzergahı da sağ kolla(F) gösterilmiş. Ancak bu kol aynı
zamanda Kadınlar Yıldızı, sol kol ise Dişi-Süpürge darısını
(E)anlatıyor. Alt kısımdaki eksen (SC), yukarı kısım (SD) dan daha
uzun ve Ayakkabıcı'nın (C) diğer yıldızlara göre Sirius'tan çok daha
uzak olduğuna, karşıt yönde döndüğüne işaret ediyor:
"Ayakkabıcı"yla
ilgili bilginin zihin karıştırıcı olduğunu düşünüyorum; Temple bu
yıldızı daha fazla tanımlamamış, indekste de gönderme yapılmamış.
Birtakım bilgiler ya eksik ya da tercüme sırasında kaybolmuşlar.
ilgilenen okuyucuyu esas kitaba başvurmaya davet ediyorum (Bkz. Resim
5.2).
Sirius, Dogon
inancına göre, esasen "eril" cüce yıldıza refakat eden bir yıldızdır;
yörüngesi eliptik olarak düşünülür. Temple, Dogonların Kepler'in
kuramlarından habersiz olmalarını önemli kabul ediyor. Ayrıca,
Dogonlar, Sirius B'nin Sirius A etrafındaki yörünge periyodunu da 50 yıl
olarak hesaplıyorlar. bilimsel hesaplamalar da bunu doğruluyor.
Dogonların, astrofizikçilerin çökmüş ya da cüce yıldızların doğasını
hatta varlığını öne sürmelerinden çok önce, Sirius B'nin muazzam
ağırlığından da haberdar oldukları anlaşılıyor.
Dogon inançlarında
Sirius'la ilgili bir başka önemli noktaya da, Sirius töreninin
karakter ve anlamında rastlıyoruz. Bu bilgi, aşağıdaki Dogon
ifadesinde özetleniyor. Bu ifadede, bir yandan ruhun, eşini ebediyete
dek arayışı, öte yandan insanın bireyselleşme yönündeki açlığı dile
geliyor (anima ve animusun birleştirilmesi) gerçek bilgi, bilgelik ve
kusursuzluk hep bir diğerinde aranıyor. Derin, açık seçik simyasal
göndermeler, töreni başlatanların bilgeliğini ve arka plandaki metafizik
felsefeyi ortaya koyuyor. Gnostik Pistis Sofya'yla bazı
benzerlikler de gözden kaçacak gibi değil:
"Dijitaria,
dünyanın yumurtası olarak iki ikiz plasentaya ayrılır, bunlar da
sırasıyla birer Nommo Eğitmen çifti doğururlar. Ancak plasentalardan
birinden tek bir eril varlık çıkmıştır ve ikizini bulmak için
plasentadan bir parça koparır ve bu da yeryüzü toprak olur. Bu
müdahale, yaradılışın düzenini alt üst eder: Bir hayvana, akça
tilkiye, yurugaya dönüşür ve katışıklığını toprağa aktarır; toprak da
kuru ve çatlak hale gelir. Bu durumun telafisi kurbandır; diğer
plasentadan çıkan Nommo öğretmenlerden biri göklere kurban edilir;
diğer ikiz kardeşin yere inişi ise yaşam veren, saflaştıran
yağmurdur. Yurugu'nun kaderi, zamanın Sonuna dek ikiz kardeşini
izlemektir; bu ikiz kardeş, aynı zamanda onun dişil ruhudur.
Mitolojik düzeyde, Dijitaria, Nommo'nun boşlukta tuttuğu Yurugu olarak
düşünülür; Sirius ya da Yasigui'nin etrafında döner durur ve ona
hiçbir zaman ulaşamaz?
Dogonlar, Sirius
B'nin (Dijitaria), daha büyük olan Sirius A etrafındaki yörüngesini
50 yılda tamamladığını çok iyi biliyorlardı. Sonuç olarak 50 sayısını
kutsal kabul ettiler. Bu sayı; tarih boyunca, görünüşte ilirttisiz
inanç ve maji sistemlerinde de önemli ölçüde vurgulanmaktadır; Temple
bu konuda Argo takım yıldızından, yani hem Jason'un gemisinden hem
de 50 argonotundan, ayrıca Nuh'un gemisinden söz eder. Jason'un Argo
gemisi, Danaos ve SO.kızını Mısır'dan Rodos'a taşıyordu: Temple bu
noktada, Richard Hinckley . Allen' dan şöyle aktarıyor: "Mısır tarihi
İsis ve Osiris'i Tufandan kurtaran bir gemiden söz eder; Hindu
düşüncesinde de yine bir gemi, (İs is ve Osiris'in karşılığı oları)
İsi ve İswara'yı kurtarır.?? Modern akademik anlayışta "Iswara",
Sanskritçe kök "işu", yani ok'tan türetilir. Ok ve Yay simgeleri,
Mısır dışındaki mitolojilerde, mesela Çin mitolojisinde, Sirius ve
Orion'la ilgili olarak hep kullanılmıştır. 50 sayısı da Sümer-Akad
mitolojisinde ezoterik olarak yer alır; 50 Anunnaki ya da "büyük
tanrılar", An ya da Anu'nun oğullarıdır ve genellikle adları yoktur;
önemli olan, sayıları ve tüm canlı eşya üzerindeki tesirleridir.
Yedi, hep kutsal
bir sayı olagelmiştir; yedi kere yedi (kırk dokuz) özellikle önem
kazanır ve her 50. gün de büyük majik ya da ezoterik önem taşır.
Esseniler, bu numeroloji sistemini takip ediyorlardı ve onların
Hristo-Cnostik çağrışımlarını başka bir kitapta tartışmayı umuyorum.
Ancak Yusuf'un oğlu İşaya'nın, ki Essenllerin ve Terapötlerin içsel
öğretilerinden geçtiği rivayet edilir, bu bilgiye sahip olduğunu
söylemek yeterli olacaktır. Gnostik metinlerin onca yakılıp yıkılma
sonucu elimize ulaşabilen parçalarında, bu konulara pek rastlanmaması
bu gerçeği değiştirmiyor. Sonuçta, "Pentekost" (Tevrat'ın verildiği
gün) "ellind" demektir ve Hamursuz bayramından sonraki 50 güne denk
gelir.
Mısırlılar ve
Dogonlar, Sirius' a özel bir güç atfeden tek ırk değildiler. Bir başka
Afrika kabilesi olan Bambara da, Sirius' a sigo dolo "temel
yıldız" diyorlardı. Aynı terim Dogonlarda da vardı. Dogonlar
refakatçi yıldıza (Sirius B, Dijitaria) fini dolo diyorlardı.
İki yıldıza birarada fa dolo fla (iki bilgi yıldızı)
deniliyordu, çünki "gökte Faro'nun görünmez bedenini
simgeliyorlardı." Bu, bir ikiz çift olarak düşünülüyordu ve bu da
yıldızın bir öğretim merkezi olduğunun bir göstergesiydi.
Bambara efsanesine
göre Sirius, Musso Koroni Kundye'ydi: ikizi olan Pemba da dünyanın
yaratıcısıydı; uzayda dolanıp duran fakat asla yakalanmayan mitolojik
bir kadındı. Bu, Musso Koroni Kundye'yi, Dogonlardaki Yasigui'yle
kıyaslanır duruma getirmektedir. Bu dişil karakterlerin her ikisi de
sünnet ve oyup çıkarma ameliyelerinden geçmişlerdi. Sirius, bu
nedenle hem Bambara hem de Dogonlarca "sünnet yıldızı" olarak
biliniyordu. Bozolar da sistemi tanıyorlardı. Sirius' a sima kayne (Oturan
Pantolon) diyorlardı; uydusunun adı ise tdfio nalema'ydı (Göz
Yıldızı). Bu Göz Yıldızı ile, Mısır'da Hathor. Bast ve Sekhmet
tanrılarının arasında geçen efsanevi Ra'nın Gözü 'arasında bir
bağlantı kuramaz mıyız?
Modern astroloji ve
astronomiyle kıyaslanabilir diğer bilgiler arasında, Dogonlar
Jüpiter'in 4 esas ayını da bilmekteydiler. Bunlara dana tolo unum
(dana tolo'nun, yani Jüpiter'in çocukları) diyorlardı.
Satürn'ün sadece teleskop yardımıyla gözlenebilen halkaları da
Dogonlar için sır değildi. Satürn, Samanyolu'yla
ilintilendiriliyordu, "mekanı sınırlayan yıldız" denilmişti:
astrolojik bakımdan ne de uygun bir ad!
Bunlar, bu halkın
geniş astronomi bilgilerinin sadece küçük bir parçası gibiydi; bu
bilgileri asırlar önce Siriuslu gezginlerden edindikleri konusunda
ısrarlıydılar. İnsanın dolaşım sistemi ve evrenin diğer köşelerinde
hayatın varlığı konusunda da açık seçik bilgileri bulunuyordu.
Geleneğe göre, üstünde canlılar yaşayan "yıldızlar" vardı; buralarda
yaşayan gruplarsa hominidlerden ibaret değildiler. Bildiğimiz şekliyle
insanlığın Dördüncü Dünyada yaşadığını söylüyorlardı; Üçüncü Dünyada
"boynuzlu adamlar", inneu gammurugu (satirler mi?)
yaşıyordu; Beşinci Dünyada "kuyruklu adamlar", inneudullogu (kedi
varlıklar mı?) ve Altıncı Dünyada ise "kanatlı adamlar", inneu
bummo bulunmaktaydı. Tüm bu bilgileri üstün zekalı varlıklardan
(tanrılar) almışlardı; bu kişiler çok uzak geçmişte Sirius
sisteminden Dünya'ya gelmiş gezginlerdi.
Görünüşte
kıyaslanabilir geniş bir bilgi kümesi de Hermes Trismegistus'ta yer
alıyor; muhtemelen eski Mısır kaynaklarından aktarılmışlar.
G.RS.Mead'in Alemin Bakiresi materyali kapsamında, III. Ciltte
yer verilen bu versiyonda bazı farklılıklar yok değil. Yine, Isis'in
oğlu Horus'a verdiği bir dizi bilgi söz konusu ediliyor. (Bu diyalog
inisiye bir tanrıçanın öğrencisiyle konuşmalarını mı aktarıyor?)
Metin şu şekilde;
Yeniden
doğuşlarındaki farklılık da benzer biçimde, söylediğim şekilde, beden
farklılıkları gibi olacak, bunların (nihai) yok oluşu ise bir fayda
(getirecek) ve eski günlerin adil mutluluğuna (bir dönüş) (olacak)
... Ancak
içinizden en doğru olanlar, çok daha tanrısal bir hale dönüşümün
eşiğinde, insanlar arasında adil krallar gibi dururlar ya da hakiki
filozoflar, devlet kurucuları, kanun koyucular, gerçek kahin ya da
gerçek hekimlik bitki uzmanları 'Ve Tanrının peygamberlerinin en
harikuladeleri, beceri dolu müzisyenler, başarılı astronom ve bilge
falcılar gibi
... Kanatlı
kavimlerde onlar kartal(dır), çünki kendi türlerini ne korkutur ne
de onlardan yerler; daha zayıf hayvanlara da acı vermek istemezler,
kartalların karakteri bunu yapamayacak kadar adildir. Dört
ayaklı varlıklarda, onlar elbette aslandır, kudret yüklü hayatlar,
uykusuz olabilen bir tür demektir aslan; ölümlü bedenle ölümsüz
yaşamı deneylerler, ne yorulmak ne de uyku bilirler.
Sürüngenler arasında onlar ejderhadırlar. Çünki bu hayvan çok kuvvetlidir ve uzun yaşar, kötülük yapmaz, insanla dost gibidir, uysallığı sever, zehiri yoktur, deri değiştirir ki bu da, Tanrıların tabiatından sayılır. ' Yüzen varlıklar içinde onlar yunuslardır, çünki yunuslar denize düşene acır ve hala nefes alıp veriyorlarsa onları kıyıya taşırlar; ölmüşlerce hiç dokunmazlar, sularda yaşayan en iştahlı kavim olmalarına rağmen bu böyledir.
Sürüngenler arasında onlar ejderhadırlar. Çünki bu hayvan çok kuvvetlidir ve uzun yaşar, kötülük yapmaz, insanla dost gibidir, uysallığı sever, zehiri yoktur, deri değiştirir ki bu da, Tanrıların tabiatından sayılır. ' Yüzen varlıklar içinde onlar yunuslardır, çünki yunuslar denize düşene acır ve hala nefes alıp veriyorlarsa onları kıyıya taşırlar; ölmüşlerce hiç dokunmazlar, sularda yaşayan en iştahlı kavim olmalarına rağmen bu böyledir.
Bu ifade ve
Nommolarla ilgili ifadeler, bu gezegenin en yüksek ölçüde tekamül etmiş
türleriyle ilgiliymiş gibi düşünülebilirse de ben ayın zamanda, bu
gezegendeki hominid tecrübelerin verebileceklerine doymuş yüksek
derecede mürekamil ruhlar için, ileri eğitim kabilinden, dünya dışı
bazı yaşam biçimlerinden söz edildiği kanaatindeyim. Ejderha ve
aslanlarla ilgili kısımlar, Sirius' a göndermeler taşıyor olabilir;
çünki ejderha sözüyle, bilinen peri masalı mitoslarındaki
canavarlardan ziyade kertenkele ailesinden bahsedildiği açıktır.
Nommo mitolojisinde, bütün arşetipik personalar vardır: Tanrı (N
ommo) evrenin safiaşması ve yeniden düzenlenmesi için kurban
edilecektir:
İnsan biçimine
girip bir gemiyle Dünya'ya inecek ve yanında insanların ataları
"Olacak ... Sonra asıl biçimine dônüşüp sulardan yönetecek alemi ve
soyundan pek' çok nesiller gelecek ... Nemmolar onun bedenini insanlar
yesin diye parçalara ayırdılar. Bu yüzden evren, "onun bedenini içti"
denir, Nommolar içmeleri için insanlara da verdiler.: Sonra o bir
kilena ağacına çarmıha gerildi, öldü ve yeniden dirildi"
Bir de Ogo, kaotik
müdahaleci vardır; yaratılmak, tamamlanmak üzereyken yaratıcısına
baş kaldırır ve evreni kargaşaya sokar. Giderek "Akça Tilki"ye (Le
renard pdle) dönüşür, bu düşüşünün imgesidir. Nommo'Iarın
toplu olarak bulunduğu Sirius sistemi gezegeni "saflığın" simgesidir;
bu Dogon öğretilerine göre "katışıklı" olmayı temsil eden bizim
kendi güneş sistemimizin karşıt bir öğesidir; "çünki burası kötü
Ogo'nun plasentasıdır" denilir. Bizim gezegenimiz Dünya, ilginç
biçimde, "Ogo'nun göbek bağının plasentasına bağlandığı yer" olarak
betimlenir,"
Bu sade Afrika
kabilelerinin bu denli derin ve gerçeğe uygun bir kozmik öğretiye
sahip olmalarını harfkulade buluyorum; üstelik bu bilgiyi yüzyıllardır
taşımaları söz konusu. Bu konuda tek yapabildiğimiz onları seyretmek
ve bana iç geleneklerinin öğretisini açan Mısırlı mistik ve bilge
kişilere, Işık ve Yıldızların bilgisinin sahipleri olan bu kişilere
müteşekkir olmak. Muhafazakar astronomların bu konulara hep şüpheyle
yaklaştıklarını söylemeye gerek yok. Elbette Dogonların bu bilgileri
nasıl edindiklerini açıklamaları da mümkün değil. .
Bu Sirius ziyaret
öyküleriyle, bu nazik ziyaretçilerin ev sahiplerine aktardığı
bilgiler arasında pek az farklar var. Belli ki bir sevgi ve dönüşleri
için özlem duygusu bırakmışlar; bu da incelik, cömertlik ve ruhsal
olgunluklarının bir kanıtı gibi. Dogonların Ogo' su ile Mısır' daki
Set' in pek çok ortak özelliği bulunuyor. Yurugu'nun animasını ebediyete
dek arayacak olması da hem İsıs-Osiris hikayesini, hem de Gnostik
Hristos ve Solya'yı hatırlatıyor.
Sirius A hep
İsis'Ie ilintilendirilmiş; Dogon bilgisi de bu güzel mavi-beyaz
yıldızın dişil tabiatını teyit ediyor. O halde Osiris de Sirius B
olabilir. Yoksa Isis-Osiris efsanesi, Os iris ya da' Sirius B
yıldızının çökmesi öncesinde Sirius sisteminde geçen bazı olayları mı
anlatıyor? Peki, bu efsaneye üçüncü bir yıldızın dahil olmasına ne
demeli?
Sirius C, bazen
Neftis'le, yani saklı olanla yada oğlu Anubis'Ie ilintilendiriliyor;
Temple ise üç Sirius Yıldızının muhtemelen üç Mısırlı tannça olan Isis,
Anukis ve Satis'Ie özdeş olduğu kanaatindedir. Temple, Neugebauer'
den şu alıntıyı yapıyor: "Tanrıça Satisı tıpkı çifti Anukis gibi,
başka bir takımyılqız olmaktan ziyade Sothis'in (Sirius) bir ortağı
gibi düşünülebilir."! Khnum'un karıları olan Anukis ve Satis sık sık
Sothis'le beraber aynı göksel kayıkta resmedilmişlerdir. Avrupa'da
yaygın olarak konuşulan bir teori de şu şekilde: Set, Osiris tahtını
zorla ele geçiriyor; Isis ve bebek yaştaki oğlu da sürgün ediliyor.
Tüm bu' çaresizlikte Sirius sistemi dışında katı tabiatlı bir
gezegende yaşamak zorunda kalıyorlar. 'Burası, misal olarak,
gelişiminin çok erken safhalarındaki dünya olabilir. Ezoterik olarak
bütün zaman bir tek andan ibaret olduğu için, İsis hala bizimledir;
tanınmamakta ve kenara itilmektedir (eril yönelimli bir dünyanın
dişil prensibidir!) oğlu Horus'u yetiştirmeye çalışır (Kova çağı
bilgisi ve güzel bilgeliği denilebilir mi?). Üstünde düşünmeye değer.
Genel görüş Sirius
A'yı dişil enerjilerle, Sirius B'yi erillikle ve Sirius C'yi yada
Dişi-Süpürge dansını da (tabi eğer bir büyük gezegen değil de bir
yıldızsa) yine dişillik bağlamında ele alma eğilimindedir. Bu durumda
sisteme dişil etkinin egemen olduğu söylenebilir., Eğer bizim güneş
sistemimizin tohumları da Sirius'tan geliyorsa, bu, bazı bölgelerde
Tanrı babanın erilliği çok rağbet görse bile Büyük Ana ya da
Kreatriks prensip lehine önemli bir işaret sayılabilir. Eril-dişil
ardıllığı kozmik kanuna göre birbirini izlemekle birlikte; İsis'in
oğlu Horus bağlamında, Set'in ber taraf edilmesinin ardından Mısır
inancına göre yeryüzü tekrar bir eril birimin yönetiminde olacaktır.
Acaba kutupsallık dengesi dişil bir güneşle mi sağlanacak?
Belki sadece'
metafizik spekülasyon. Ama belki de değil, Sirius, eski Mısır' da
en önemli yıldız olduğu için, Orion dahil, ondan önce gelen dört
dekanda (onluda) özel bir yer taşıyor.Orion'un son parçası, ufuktan
Sirius'tan sadece bir "saat" önce yükseliyor ve bu bir ileri muhafız
izlenimi yaratıyor. Sirius yıldızı Sept, spd ya da spdt adıyla
biliniyor, "t" son harfi dişiIlik işaretidir;Orion'un eski adıysa
"Sah". Bir başka yorum da İsis-Osiris öyküsünün kozmolojik bir dramayı örneklediği. Burada İsis (Tanrısal Ana) Yeryüzü
oluyor; Osiris'in ölümüyle mucizevi bir gebelik haline giriyor
(Sirius bu güneş sistemini ve özellikle de bizim gezegenimizi
tohumlar) ve Horus'u (insanlığı) doğuruyor. İnsanlık gençlik
döneminde hastalıklarla uğraşıyor (kendini tedavi etmeyi öğreniyor);
bu, Set'in kötülükleriyle baş edecek kadar kuvvetlenmesi için gerekli
(Set, insanın aşağı tabiatı ya da başkaca yerine oturmamış
enerjileri) ve nihayet dünyada babasının krallığını tesise girişiyor (Homo
sapiens' in spiritüel olgunluğu).
Sirius
B pekala Mısır/ın Osiris'ini simgeliyor olabilir; bu Neterin
ölülerle ya da çok daha süptil bir boyuta geçenlerle ilgisi de
buradan geliyor olabilir. Büyük bir yıldız çökünce (ölünce) rehber
cevheri (deva) -ki büyüme ve gelişiminden o sorumludur- daha yüksek
bir plana yükselir ya da merkeze ya da yaratıcı kuvvete çok daha
yakın bir zaman alanına geçer. Ote yandan aynı ilke Ra'ya da
uygulanabilir. Onun da enerjileri çekilmişti, Sekhmet'le eş
tutuluyordu ya da aslan tanrıçalardan biriyle eşleniyordu ya da
Sirius A'yla, Sirius meselesinin beni
düşündüren taraflarından biri, buraya gelmiş gezginlerin tanımıyla
ilgilidir. Dogonlar evrende hominidlere benzemeyen başkaca yaşam
biçimleri olduğunu söylüyorlar; yine de onların öğretmenlerinin belli
hominid özellikleri yok değil, bazı farklılıkları olsa da bu böyle.
Ancak Nommo gezginleri, bir "gemiyle" gökten inmiş amfibyenler olarak
ele alınmış ve Babil' deki Oannes'Ie birçok ortak noktaları da var.
Temple şunları aktarıyor:
Bir
gemiyle indikleri söyleniyor. Bu gemi inerken Resim 35' deki gibi
görünüyormuş, bu resim geminin inerken yaptığı fırıl fırıl dönme ve
turlar atma hareketini gösteriyor. Amfibyen varlıkları
yeryüzüne Amma’nın (buismin Siva Vahasının tanrı Ammon'u olduğundan
eminim) gönderdiği söyleniyor.
Siriusyen Yüksek Konsantrasyon
Uygulamaları
Murry Hope
Uygulamaları
Murry Hope
İşte bu noktada,
'Mısır'ın bütün halk adetlerini bir kenara bırakıp kaynağa
yöneleceğiz. Siriusyen konsantrasyon uygulamaları ile ilgili yazıya
aktarılmış pek az şey bulunuyor (bazen Sothis konsantrasyon 'uygulaması
olarak da anılır). Bunun muhtemel nedeni, çok nadir bulunan bazı
şifalı bitkiler gibi tanınabilmesinin bile hayli güç olmasıdır. Bu,
konunun yeni başlayanlara ve sokaktaki adama aktarımını da
alabildiğine zorlaştırıyor.
Burada
bahsettiğimiz şey, bu gezegenin sistem ve tradisyonlarıyla alakalı,
aşina majik reçeteler içeren tören setleri olmayıp; uygulamacıyı,
kendi vicdanı dışında bir kılavuzun olmadığı ve her iki beyin
yarıküresinin de dengeli kullanılmasını gerektiren, soyut mantal
tecrübelerdir.
Gerçekten de
Siriusyen konsantrasyon uygulamasının haritaları çıkarılmamış
alanlarında çalışacak kişi için, sağ ve sol beynin dengeli kullanımı
hayati önem taşır. Çünki tanıdık işaretler, yönelinecek kadim
öğretmenler ya da yeryüzü din kurucuları, bilgi edinilecek kitap
mevcut değildir. Bu yolları izleyecek öğrencinin vazgeçilmez
ihtiyacı, elindeki tek alet olan ben ôzdeşliğidir. Yani
kişinin kendi kozmik köklerini çok iyi tanıması şarttır. İşte bir
numaralı şok!
Zamansızlığın
labirent gibi yoluna çıkan kişi, kaynaklarına doğru ilerlerken; bütün
bilinen yeryüzü felsefeleri yada mantal öğretileriyle çelişen birçok
şey keşfeder. Yapılacak şey nedir? Bilinenin rahatlığına kaçıp geri
mi dönmeli, yoksa temkinli biçimde ilerlemeye devam edip, bütün
yeryüzü öğretilerinin yanlış akmış olabileceği gerçeğiyle cesur
biçimde yüzleşmeli mi? Gördüğünüz gibi Siriusyen konsantrasyon
uygulamalarında öğrenilecek ilk şey, evrende yalnız olmadığımız
gerçeğidir. Homo sapiens türüne dahil olmak, bizi görünür ya da
görünmez diğer yaşam formlarına göre üstün bir konuma
çıkarmamaktadır. Kozmik yolculuğumuzda pek çok değişik varlıkla
karşılaşabiliriz. Kesin olan, bunun, asabi, spiritüel açıdan güvensiz
ya da evrenin ne olduğu bahsinde kalıplaşmış görüş ya da fikirlere
sahip kişiler için uygun bir yol olmadığıdır. Diğer
taraftan, son derece yoğun bir kendini aşma çalışmasıdır ve zaman
zaman sinir bozucu da olabilir.
Siriusyen tecrübe
sırasında, sol beynin sağ beyinle birlikte kullanımı kesinlikle
esastır. Burada söz konusu olan, soyut dışsal zaman fenomeninin sağ
beyin tarafından doğru biçimde tercüme edilip sol beyne aktarılmasıdır
ki, o da bunları uygun referans terimleriyle donatır. Yani sol beynin
zaman ve uzayın çok boyutlu cepheleriyle uyum sağlayacak biçimde
programlanması gerekir; bu da beynin, o güne dek çalıştırılmamış
ancak bu özel amaç için düşünülmüş belli kısımlarının harekete
geçirilmesi anlamına gelir. Psikolojik bakımdan bunun tehlikeleri
aşikardır ve sol beyin mantığının -yeniden programlanarak- sürece
katılması "da, işte bu nedenle, bu egzersizler için kesinlikle
esastır.
Siriusyen
konsantrasyon uygulamaları temelde mantal çalışmalardır. Zihni ve
beyni, psişenin aletleri gibi kullanır; şuur, bunlar vasıtasıyla,
ufak ufak adımlarla evreni keşfe çıkar ve varoluşunun çekirdeği olan
bu hayat verici enerjilerin tabiatı ve nasıl kullanıma geçirildiği
konusunda, bu nedenle, aşinalık kazanmalıdır. Bu enerjilerin nasıl
algılanıp tercüme edileceği, üç temel faktörle ilgilidir:'
1. Arayan
kişinin beyin kapasitesi ve bu organın hali hazırda ne ölçüde
programlanmış olduğu.
2. Araştırmayı etkileyen can kısmının yaş ya da statüsü
3. İçine bilginin inşa edildiği zaman kapsülü; bu kapsülün açılması, araştırıcının belirli can kısmını da içine alan türlerin grup tekamülü ile alakalıdır.
2. Araştırmayı etkileyen can kısmının yaş ya da statüsü
3. İçine bilginin inşa edildiği zaman kapsülü; bu kapsülün açılması, araştırıcının belirli can kısmını da içine alan türlerin grup tekamülü ile alakalıdır.
Bu nedenle bazı
"yolcular", belirli insan yada kişiselleşmiş biçimde tanrı ya da
"kadim" varlıklar görürler; diğerleri ise bu zekaları, evreni
(kısıtlı bilgimiz dahilinde) algılayış materyaline bağlı olarak,
soyut enerjiler olarak fark ederler.
Şimdi, mantal
çalışmayla ilgili hemen akla gelebilecek bazı sorulara bir bakalım.
Doğru uygulama için.ister kişisel, ister fenomenal "olsun, özel
etkiler şart değildir. Yani, örnek olarak, çalışma esnasında kişinin
fizik ya da şamanik bir şov yapması gerekmez. Bir mum yakmak ya da
kendi kişisel frekansınıza uygun bir tütsü kullanmak, spiritüel ya da
psişik güvenliğiniz açısından yararlı olacaktır. Bir de Siriusyen
dalga boyuyla uyum içinde olduğu bilinen bazı semboller vardır. Sistrum
bunlardan biridir. Temple, Sirius' için kullanılan Grekçe, sierios
kelimesinin. seistron'la yakınlığına dikkat çeker.
Latincede bu sözcük sistrum olmuştur ve İsis ve Bast
tapınımında kullanılan bir ritm sazdır. Siriusyen konsantrasyon
uygulaması, arşetiplerini en erken Mısır okült referanslarıyla
paylaştığı için,bazı semboller her iki sistemde ortaktır. Örneğin,
Osiris isminin hiyeroglifinin bir parçası olan Göz, bunlardan
biridir. Öte yandan Sothis'in (Sept) asıl hiyeroglifi, beş köşeli
yıldızın sütunla (dikilitaş simgesi) birlikte kullanımı
şeklindedir...
Demek ki, Siriusyen
konsantrasyonu güvenli biçimde uygulamak üzere şu esasları belirlemiş
olduk:
Şahsi kozmik kimlik
ihtiyac, kişiyi şu ya da buna mevcut inanç, tradisyon ya da dünya
yönelimli felsefede takılıp kalmaktan alıkoyar. Yeryüzünde hakim olan
genel güvensizlik iklimi, kişileri grup zihniyetli olmaya ve
kalabalık insan gruplarının benimsediği bir inanç ya da felsefe
dahilinde çok daha güvende hissetmeye götürür. Sıkıntıya düşünce,
korku ya da acil yardım ihtiyacı varsa, kişiler "grup inancının"
güvenli ortamına sarılırlar. Kendi psişelerinde mevcut
"ilahi"cephenin güvenliğine başvurmak akıllara pek gelmez. İşte
kişinin kendi kozmik kimliğini keşfetmesi, talebeyi, Siriusyen
konsantrasyon uygulaması yolunda karşılaşabileceği spiritüel güvensizlik
hislerinden kurtarmış olur.
2. Dışsallaşma kabiliyeti, mantal olarak zaman-uzay engellerinin ötesine projekte olabilme yeteneğidir ve yeryüzü ve güneş sistemi etkisinden çıkabilmemizi temin eder. En derin metafizik inanç okullarının büyük kısmı; yeryüzünde, spiritüel gelişim ve kozmik idraki engelleyen negatif bir tesir alanı bulunduğunu kabul ederler. Müstakbel bir Siriusyen uygulamaların inisiyesi de işte bu engeli aşmak amacındadır; çünki bu engel, yüzyıllardır şuurlu ve şuurdışı programlamalarımızı etkileyip durmuştur ve inisiyenin, gezegenimiz dışında, evrende kaynaşan birçok boyut ve yaşam formları hakkında çok daha açık, geniş ve tutarlı bir görüş edinmesi gerekir.
2. Dışsallaşma kabiliyeti, mantal olarak zaman-uzay engellerinin ötesine projekte olabilme yeteneğidir ve yeryüzü ve güneş sistemi etkisinden çıkabilmemizi temin eder. En derin metafizik inanç okullarının büyük kısmı; yeryüzünde, spiritüel gelişim ve kozmik idraki engelleyen negatif bir tesir alanı bulunduğunu kabul ederler. Müstakbel bir Siriusyen uygulamaların inisiyesi de işte bu engeli aşmak amacındadır; çünki bu engel, yüzyıllardır şuurlu ve şuurdışı programlamalarımızı etkileyip durmuştur ve inisiyenin, gezegenimiz dışında, evrende kaynaşan birçok boyut ve yaşam formları hakkında çok daha açık, geniş ve tutarlı bir görüş edinmesi gerekir.
Bu konuda bilim,
bu istikamette yeni kapılar aralamaktadır. Bizim de birçok tutucu inanç
sahibine göre şok niteliğindeki bilgiler için, spiritüel anlamda
hazırlıklı olmamız ve önümüzdeki geçiş dönemindeki rolümüzü,
başkalarına yardımcı olacak biçimde üstlenebilmemiz gerekir. Kişinin
kozmik kimliğini keşif ve dışsallaşma konusunda atacağı ilk adımlarla
ilgili tavsiyeleri, ilerideki sayfalarda okuyacaksınız.
3. Her iki beyin
yarıküresinin dengeli kullanımı. 1 ve 2. maddeler konusunda kişinin
şahsi kozmik kimliğini bulması, kendi arşetipik ve kişisel
simgelerini, zaman yolculuğu ve dışsallaşma gibi konularda
kullanacağı bazı ipuçlarını vereceğim. Ancak bu 3. madde tamamen arayan
kişiye kalmaktadır. Yine de bu konuda. da bir iki küçük ipucu
verilebilir ve zihinsel uygulamalardan bazı şeyler kapılabilir. bu
konularda da her bölümün sonunda bazı hatırlatmalar yapacağım.
Alıştırma;
Kozmik Kimliğinizi Nasıl Keşfedersiniz?
Kozmik Kimliğinizi Nasıl Keşfedersiniz?
Her birey bir kişisel
soniğe ve bu sonikle uyumlu olan bir kişisel sembole sahiptir.
Modern dünyamızda henüz sonik bilimi gelişmemiştir. Kadim Varlıklar,
enkarne "uyuyanları" vasıtasıyla bu bilginin kayıtlı olduğu zaman
kapsülünü henüz serbest bırakmamışlardır. Kişinin şahsi sembolünün,
doğal olarak, toplum ve uygun parçaların enkarne olduğu türler
tarafından anlaşılabilir olması gerekir. Beyaz bir çiçek, sarı bir
kurdele, bir yıldız işareti, bir tutam ot, bir hayvan, soyut bir
geometrik şekil, yani herşey olabilir. Görünürdeki
dünyeviliği hiç önemli değildir. Herhangi bir şey kullanılabilir.
Ayrıca sembollerin tamamen bir kişiye ait oldukları da söylenemez.
Örneğin, sembolünüz olan çoban değneği, bir yakınınızın ya da
arkadaşınızın da sembolü olabilir, Norveçli bir adaroya da Afrika'da
bir kadının da aynı sembolü kullanması pekala mümkündür, Bu durum,
grup ruhu bağlantılarına işaret eder çünki kişisel sembol
kişisel sonikten farklı olarak, bu denli özel bir şey değildir. Tanrı/tanrıça
gibi görünebilen arşetipik sembolüyle birlikte, dilin evrense1liği
nedeniyle, bu kimlik evrendeki diğer ileri yaşam formlarınca da
kolayca tanınır.
Şöyle
sorabilirsiniz: Bu, Aldebaran gezegeninde beyaz çiçekler ya da "Yedi Kız
Kardeşler /Pleiades" sisteminde ünikomlar olduğu anlamına mı
geliyor? Elbette ki hayır. Sadece, sembol bir enerji modeline dönüşür
ve kozmik olarak inisiye olanların tanıdıkları, bu enerji modelinin
hissiyatı ve niteliğinden başka bir şey 'değildir. Farklı bir boyutun
zekası ya da Capella bölgesinden dost bir uzaylı, beyaz bir kumrunun
ne olduğunu hiç mi hiç bilmeyebilir. Ancak bu sembol ün şeklinin
yaydığı frekans ve sizin onu mantal olarak projekte etme biçiminiz kolayca
tanınabilecek tamamlayıcı bir uyum yaratır ki, bu da iletişim
kurduğunuz varlıkların daha çok tanıdıkları başka nesne ya da
yaratıklar şeklinde tercüme edilirler; Ancak izlenim aynı olur. Yine,
karşılaştığınız bir zekanın kullandığı sembol de sizin için son derece
yabancı bir şey olabilir. Beyniniz derhal dalga boyunu saptayacak ve
onu tamamen aşina olduğunuz ya da zorlanmayacağınız bir biçim, model
ya da nesneye dönüştürecektir.
Bütün kozmoslar arası
tecrübelerin, zamansızlık faktörüne adam akıllı bağlı olduğunu
unutmamak gerekir. İçsel ve dışsal zaman sınırları tamamen farklı
olabilirler. İç zaman fizik koşullardan, söz konusu maddi alemin
enerjisi içinde enkarne olmuş varlıkların düşünce ve enerjilerinden
farklıdır. Dışsal zamanın "parolayı söyle" diyen geçişlerde kozmik
kanunun madde dışı fenomenlerindendir ve doğru parola, ancak, derin
bir zamanlar arası bilgi, bilgelik ve tecrübeden doğabilecek bir
spiritüel olgunlukla edinilebilir.
Zaman dışı ortamı,
tamamen insan imajinasyonu ürünü bilimkurgu fenomenlerle bir tutmak
yanlış olur. Her şeyi doğal akışa bırakmak: tecrübeden gelen temkini
elden bırakmadan açık kalplilik ve açık fikirlilikle ilerlemek her
zaman daha iyidir. Bazen sevgi yanıtı, derhal alınır, bu uzun süre
sonra sevdikleriniz ya da yakınlarınızla karşılaşınca hissedilen
sıcaklık ve sefa hissidir. Ben bu çeşit tecrübeleri en çok Sirius
varlıklarıyla yaşadım; diğerleriyle hep bir tereddüt tonlaması vardı
ve her iki taraf da bunu önemsiyor ve uyguluyordu, 'Tehlike
sinyalleri, yeryüzü okült çalışmalarında olduğu kadar açık seçik
olmayabilir ancak rahatsızlık veren bir atmosferin oluşumu; otonom sinir
sistemini bir şeylerin yolunda olmadığı konusunda uyarmaya yarar.
Onları tanımaya programlanmadığımız için dış zaman ya da zamansızlık
katmanlarının çok daha süptil olduğunu düşünürüz. Ancak,
okuyucularımı Ve benim Siriusyen tecrübe adını vermeyi tercih ettiğim
bu harika kozmik keşif yolculuğuna çıkmak isteyen herkesi, kişisel ve
tanrısal sembollerin gerçekten işe yaradığı konusunda temin ederim.
Aslında, rastladığım dini, mistik, okült ya da mantıksal birçok
sistemdendaha iyi çalışırlar.
Uygulama
Kozmos ya da dış
zamanla ve dolayısıyla kendi şuuraltı zihninizin en saf biçimiyle,
çevre programlaması olmadan yapmış olduğunuz son gerçek temas, ana
rahmine düşmeniz öncesinde yer alır. Uzanın ya da rahatça oturun.
Gözlerinizi kapayın ve doğum anınıza doğru lineer zaman boyunca geriye
doğru hayali bir yolculuğa çıkın. Konuştuğum bazı kişiler gözlerinin
önünde, bir filmi geriye doğru oynatma şeklinde, sondan başa doğru
olmak üzere, bir şeyler canlandırdıklarını anlattılar.
Bunun kişi tarafından nasıl başarılacağı tamamen şahsı bir tecrübedir; daha zor ya da daha kolay kurallar yoktur. Kendinizi, bugünkü benliğinize dönüşecek embriyoya ruh vermek üzereyken gözünüzde canlandırın. Bir an durup çevrenizdeki enerjileri "hissetmeyi" deneyin ve spiritüel "sizi", fiziksel "size" bağlayan gümüş kordonun farkına varın. Sonra yavaşça, zaman boyunca ileri doğru gitmeye başlayın. embriyonik büyüme ve doğum esnasının sahnelenişinden geçin. Gümüş kordona sıkı sıkı sarılın ve bugüne doğru ilerlerken onu da kendinizle birlikte çekin.
Bunun kişi tarafından nasıl başarılacağı tamamen şahsı bir tecrübedir; daha zor ya da daha kolay kurallar yoktur. Kendinizi, bugünkü benliğinize dönüşecek embriyoya ruh vermek üzereyken gözünüzde canlandırın. Bir an durup çevrenizdeki enerjileri "hissetmeyi" deneyin ve spiritüel "sizi", fiziksel "size" bağlayan gümüş kordonun farkına varın. Sonra yavaşça, zaman boyunca ileri doğru gitmeye başlayın. embriyonik büyüme ve doğum esnasının sahnelenişinden geçin. Gümüş kordona sıkı sıkı sarılın ve bugüne doğru ilerlerken onu da kendinizle birlikte çekin.
Çocukluk
tecrübeleri içinden geçerken arada bir, özellikle önemli yada travmatik
bir tecrübeyi ya da anlamlı bir olayı, büyük mutluluk, acı ya da yeni
idrak gibi olayları kaydetmek üzere durun ve bu çeşit her olayı
gümüş kordona bir düğüm atmak suretiyle kaydedin. Mantal
yolculuğunuzu ilk gençlik yılları boyunca sürdürün ve şu an
yaşamınızın hangi dönemindeyseniz bu noktaya dek gelin; ancak her
önemli olayın tesirlerini, tekrar yaşamayı ve gümüş kordonunuza da
bir düğüm atmayı ihmal etmeyin. Bunun bir parça mantal sıkıntı
yaratacağını kabul ediyorum ancak bunlar Siriusyen uygulama yolunu
izlemek isteyenlerin geçmesi gerekli tecrübelerdir.
Düğümlerle dolu
gümüş kordonunuzla birlikte sonunda bugüne ulaşacaksınız. Bundan sonra
yapacaklarınız, bakın, şu şekilde: Gümüş kordonun rahme düşmeyi
gösteren ucunu alin ve bugünü temsil eden noktayla birleştirin.
Böylece Uroborus, yani kendi kuyruğunu yiyen yılan misali, bir çember
oluşturmuş olacaksınız. Çember, "bugüne" ilişkin olmak üzere içsel
ve dışsal zaman tecrübelerinizin nihai toplamını ifade edecektir.
Yaratıcı imajinasyonunuzu kullanmaya devam ederek, çemberi düz bir
şekilde yatırın ve merkeze doğru gidin. Derhal kendinizi yumuşak bir
karanlığa' doğru usulca çekilir bir durumda bulacaksınız; nihayet,
ancak ilksel rahim olarak betimlenebilecek noktaya dokunacaksınız.
Bu tecrübe, kişiden
kişiye değişecektir. Gevşeyin, uzun ve derin nefes alın; otomatik
olarak yükseldiğinizi göreceksiniz ancak bu da, kendinize has bir
biçimde gerçekleşecektir. Merdivenleri tırmanır, yeni bitmiş
kanatlarınızla uçar, bir dağın tepesine doğru tırmanır ya da asansöre
binmiş gibi hissedebilirsiniz. Çıktıkça, yükseldikçe, kısa sürede
tecrübenizin bu derin kuyusunun ağzına geli verirsiniz. Burada
göreceğiniz ilk şey, kendi kişisel sembolünüzdür.
Diyelim ki, upuzun
basamaklı bir yolu çıktıktan sonra tepede bir pencere fark ettiniz;
baktınız ve çiçek açmış bir ağaç gördünüz: İşte bu ağaç kişisel
sembolünüz olacaktır. Ya da üzerinde sadece bir şapkanın asılı olduğu
bir portmanto gördünüz:Sembolünüz,bu portmantodur. Denemedikçe bilmeniz
mümkün değildir. Önemli olan, gelen ilk izlenim olmasıdır. Karşınıza
bir inek çıktı diye, bütün alıştırmayı yeniden tekrarlamanın anlamı
yoktur; Memeli hayvanlarla aranız iyi değil diye, tercihinizdeki
zarif gümüş haç ya da ankh'ı görebilirim umuduyla yeniden denemek
anlamlı değildir. Aslında, inek Hathor'un simgesidir ve kişisel
sembolünüz olması sizi derhal bu tanrıçanın enerjilerine ulaştırır;
ayrıca lineer geçmişte muhtemelen Denderah tapınağında hizmet vermiş
olduğunuza da işaret ediyor olabilir!
Kişisel sembolünüzü
keşfettikten sonra, güvenlik için, onu hep aklınızda tutun. Sizi grup
ruhunuzun enerjilerine bağlayacak ve dünyasal frekansların dalga
boyları dışına çıktığınız zaman da, sizi tanımlamaya yarayacaktır.
Uykuya dalarken, sembolünüzü gözünüzde canlandırın; korktuğunuz ya da
yorgun olduğunuzda da aynı şeyi tekrarlayın, bir zaman yolculuğuna
çıkarken ve başkalaşmış bir şuur durumuna geçerken de sembolünüzü
"yanınıza almayı" unutmayın.
Arşetipik
Sembolü Keşfetmek
Bundan sonra bilmeniz
gerekli sembol, tanrı/tanrıça - gibi görünen arşetipik
sembolünüzdür. İlave bir koruma sağlar, çunki sonsuzla, yani evrenin
merkez noktasıyla kişisel bağlantınızı simgeler. Buna isterseniz
Tanrı, Tanrıça, Nihai ya da başka bir isim verebilirsiniz.
Unutmamanız gereken, dış uzayda karşılaşacağınız herkesin ya da her
şeyin, bu zaman dışı ve ebedi enerji konusunda sizin anlayışınızı
paylaşmayabileceğidir. Arşetipik sembolünüzü, sizinle tekamül akışı ya
da itkisi itibarıyla aynı kökenden gelert bu Siriusyen magus'lara
kozmik olarak kim olduğunuz ve Özünüzün evrende tam olarak nerede
ortaya çıktığı konusunda esaslı bilgi verecektir.
Uygulama
Kişisel
sembolünüze tam olarak aşina olduktan sonra, meditatif bir" oturuşta
gevşemeye çekilin ve sembolünüzü mümkün olduğunca kuvvetli biçimde
gözünüzde canlandırın. Sonra zihin gözünüzde sembolünüzü büyütün, öyle
ki çıkabileceğiniz ya da içinde gevşeyebileceğiniz kadar büyük hale
gelsin. Eğer bir ağaçsa dallarına uzanabilirsiniz; bir kuğuysa
sırtına oturabilirsiniz; bir kurdele ya da elbise hamak yapmak için
kullanılabilir. Yıldız gibi soyut ya da geometrik modeller söz konusu
olduğunda biraz hayal gücü gerektirebilir. Eski Mısır tanrılarının
başlık süslemeleri pek çok ipucuyla doludur. Bunlar gerçekte onların
kişisel sembolleridir; siz de öyle düşünmüyor musunuz?
Kendinizi tam
anlamıyla rahat ve "yerinize" de güvenli biçimde yerleşmiş duruma
ulaşınca, şunları yapın: Sembolünüzü saat istikametinde döndürmeye
başlayın; önce yavaş yavaş, sonra da gittikçe hızlanarak dönün.
Başınızın dönmemesi için psişik gözünüzü kapayın. Başlangıçta bir
parça çaba sarf etmeniz gerekebilir. Ancak bu uygulamayı yapanların
bir kısmı, minimum bir mantal eforla momentum kazandılar. Bunun ne
kadar zaman aldığı da" kişiden kişiye değişen ve pek önemli olmayan bir
konudur.
Bir süre topaç gibi
döndükten sonra yavaşlayabilir, bir durma noktasına gelebilir ve dış
zamanda bir yerlere inebilirsiniz, Zihin gözünü kullanarak çevrenizi
kolaçan edin: Göreceğiniz ilk şey size uygun bir arşetip olacaktır;
sizi tebrik edecek veya size bir başvuru noktası gösterecektir.
Mesela kendinizi yemyeşil bir çayırlıkta bulabilirsiniz. Mavi, uzun
elbiseli, çiçekten bir taç takılmış genç bir kız yaklaşmaktadır.
Saçındaki çiçekten tacı çıkarıp size sunar. İşte bu çiçek tacı sizin
sembolümüzdür. Ayrıca sizi tebrik eden varlığın karakterine de dikkat
ediniz. Şahsi başvuru sisteminizde, arşetipik açıdan bir tanrı ya da
tanrıçayı, anaç ya da peder şahi bir figürü temsil edebilir. Belki de
yeryüzü programlamanıza dahil belli bir dini inancı ya da kozmik bir
varlığı göstermektedir. Ancak, gördüğünüz kişinin doğal spiritüel
kutupluluğunuzun diğer yarısını temsil ettiğini bilin. Böylece,
kendi anima ya da animusunuz hakkında bazı işaretler de verecektir!
Bütün kozmosta
işleyen temel yasalardan biri de Kutupluluk Prensibidir. Ve majik
modeller arasında polarite, en kuvvetli bir biçimde Siriusyen
konsantrasyon uygulamasında karşımıza çıkar. Sirius'un bir ikili
yıldız olduğunu hatırlayınız.Sirius'la ilgili olarak üçüncü bir faktörün
de söz konusu olduğu doğrudur; eski Mısırlıların çok kullandıkları
trinite (üçleme/teslis) kavramına kaynaklık etmiş ve büyük triadlar
meydana çıkmıştır. Memfis ve Teb örnekleri verilebilir. Genel
inanışın aksine, Kutupluluk Yasası, bir bireyin belli bir hayattaki
cinsel kimliğiyle ilgili olmak zorunda değildir; ancak bir kişinin
cinselliğini kullanma tarzının pozitif ya da negatif karma
yaratabileceği doğrudur. Kutupluluk Yasası yanlış anlaşıldığı için,
erkek bedenine enkarne olmuş birçok kişi, anima'nın alıcı/boyun eğici
tavrını kabulde güçlük çekerler. Dişil bedende enkarne ,
varlıklarsa, animus'un aktif, dışa dönük tecrübelerini ihmal ederler. Halbuki psişenin dengeli işleyişi için her
ikisi de gerçekten esastır.
Yanlış
biçimde, anima sağbeyinle, animus da sol beyinle
özdeşleştirilmiştir. Anima ve animus bu şekilde çalışıyor gibi
görünseler bile, aslında çok daha fazlasını ifade ederler. 'Bu
konuyla derinlemesine Essential Woman: Her Mistery, Her Power (Esas
Kadın: Esran, Gücü)' adlı kitabımda ilgilenmiştim. Cinsel roller
oynamak, psişe için harika bir alıştırma oluşturur; eski Grekler
bunu kolayca açığa çıkarmışlardı: psikologlarsa yeni yeni farkına
varıyorlar, Mısırlılar ise hayat sonrası ya da daha doğrusu yeryüzü
bölgeleri ötesinde hayatla karşılaştırıldığında bu konuyla
pek de ilgilenmemişlerdir.
Bir
defa yerine oturtulduktan sonra, kişisel arşetipik semboller her
çeşit psişik ya da okült çalışmaya, zaman yolculuğu ya da meditasyona
girişildiğinde kullanılmalıdır. Bunlar sizin güvenlik
şifrelerinizdir: alışık olmadığınız alanlarda ya da farklı şuur
halleri yaşarken, güvenli geçiş yapmanızı temin ederler. Siriusyen
konsantrasyon uygulaması hiçbir koşulda, tıbbı ya da diğer ilaç,
alkol ya da sol beyin mantığını bozacak diğer uyaranların etkisi
altında uygulanmamalıdır. Bu çeşit kimyasal maddeler, insan
bedenine ters oldukları için, yabancı 'varlıklar tarafından kolayca
tespit edilebilen negatif enerjiler yayınlanmasına neden olurlar.
Bu
nedenle, bozuk mesajlara, ,"kötü yolculuklara" ve müspet enerjileri
çekme imkanının kalmamasına ilaveten, ciddi akıl hastalıklarına yol
açabilecek ciddi kişilik parçalanmaları da ihtimal dahilindedir. Sizi
uyarıyorum! Kısaca tanıttığım mantal çalışma örnekleri yanında
diğer zaman yolculuğu tekniklerine ilgi duyanlar The Lion People adlı
kitabımı okuyabilirler.
Osiris, Horus ve Set
Murry Hope
Murry Hope
Düalizm,
bu bölümün konusudur: Bu; karanlık ve ışık, kaos ve düzen, iyi ve
kötü gibi her çeşit bağlamda karşımıza çıkan ikiliktir. Birçok
yeryüzü dini bu fikir üzerine kurulmuştur ve öyle görünüyor ki, düalizm,
galaksinin diğer bölgelerinde de en az burada olduğu kadar
geçerlidir. Bu, elbette, Aldebaran, Orion ya da diğer yıldız sistemi
gezegenlerinde oturanların, bizim şeytan kavramımızı paylaştıkları
anlamına gelmez. Çünki, bırakın kainatı, galaksimizdeki bütün canlı
varlıkların bile, tekamül yolculuklarında karşılaşmış olacakları
negatif kuvvet ya da yerine oturmamış enerjilere, kişisel kimlikler
atfetme ihtiyacı duydukları söylenemez.
O halde, Osiris ve
Horus'un Set'le olan mücadelelerinin hikayesini irdelemeye geçmeden
önce, kötülük konusundaki bazı alternatif inançları gözden geçirelim.
Metafizik kardeşlik içinde, "kötülük" yerine "olumsuz enerji"
demenin yerleşmiş olduğunu artık biliyoruz. Her çeşit okült, dini ya
da transandanral arayış, (kendini) koruma meselesini de kaçınılmaz
olarak gündeme getirir. Peki kendimizi kimden ya da neden koruma
ihtiyacındayız? Bunun cevabı, elbette kişinin iyi ve kötü hakkındaki
kişisel anlayışına dayanır. Ya da kişinin bağlanmayı seçtiği konuyla.
ilgili dogmalar önemli rol oynarlar. Birçok ezoterik tradisyon
süptil boyutlarda sadece hoşluk ve ışık olmadığını kabul etmektedir;
diğer bir grup, kötülüğün sadece insanların kalplerinde ve
zihinlerinde olduğunu öne sürer. Üçüncü bir anlayışsa kötülüğün
varlığını tamamen reddeder; bu üçüncü durumda, kötülük, ne bir etik
kavram ne de organize bir kuvvet olarak anlaşılır. Bunun sonucunda,
hiçbir moral kılavuz yoktur, gibi bir iddiayla karşılaşılır.
Niyetim, kötülüğün
tabiatı hakkında eldeki dogma ya da doktrini savunmak değil. Ancak
kimilerinin kabul, kimilerinin ise itiraz edecekleri, Siriusyen
konsantrasyon uygulaması temelinde alternatif bir teori sunmak
istiyorum. Ancak bu çerçevede verilecek olanlar bile çok büyük önem
taşımıyor çünki eninde sonunda şahsi vicdan ve "benliğin" son
yargılayıcısı yine "benlik"tir sonucuna varıyoruz. Aktaracağım
kavramlarla önceden tanışmış okuyucularım olabileceği gibi; bu
görüşlere yakın olmayan ve Siriusyen konsantrasyon uygulaması
bahsinde, yerli yerinde olmayan ya da menfi enerjiler hakkında nasıl
bir tavır alacaklarını bilmeyen okuyucularım da elbette çıkacaktır.
Siriusyen
temaslarıma göre, "kötü", kendi doğal zaman bölgelerinden (tekamül
içinde, kendi zamansal noktalarından) ayrı düşmüş, yerinden edilmiş ya
da organizasyonları bozulmuş enerjilerden başka bir şey değildir.
Etik standartlar, tekamülle ilgili gelişme dönemlerine göre
değişebilirler ve değişirler. Bugün sosyal anlamda kötü olarak
değerlendirediğimiz şartlar, henüz yüz yıl kadar önce, hiç de aynı
şekilde ele alınmıyorlardı. Bugünkü etik anlayışımızın da gelecek
kuşaklar tarafından barbarca olarak nitelendirileceğine şüphe yoktur.
.
Öyle bazı kesin
Kozmik Yasalar vardır ki, bunlar, belli bir (zaman) tarih döneminde,
Yeryüzünde, haklarında ne düşüneceğimizden tamamen bağımsız biçimde
işlerler. Bu, yıkıcı ya da negatif gerilimlerini haklı göstermeye
çalışanlar için gerçek bir hayal kırıklığı olabilir. Nasıl, bazı
kimyasal maddeleri karıştırınca elde edeceğimiz sonuçları kesin
olarak bilebi1iyorsak; bütün içsel ve dışsal zaman bölgelerinde sabit
olan bazı kozmik kanunlar için de aynı şey geçerlidir. Zaman,
gerçekten de bu konunun anahtar kelimesidir. Çünki, kaçınılmaz olarak
şeytanın şemsiyesi altında toplanan yerinden edilmiş enerjilerde
zaman bükümleri genellikle söz konusudur. Dogonların Sirius'tan
gelenlerle yaptıkları temaslardan, yeryüzünün hiç de saf olmayan
kötü Ogo'nun göbek bağının, plasentasına bağlandığı bir nokta bir yer
olduğunu işitmeleri benzeri, bazı ezoterik öğretiler de gezegenimize
"düşmüş gezegen" olarak bakarlar; güneş sistemi ve galaksinin geri
kalanına kıyasla doğru zaman dizisinin dışında bir saha olduğu
ifadesi, çok daha doğru bir niteleme olabilir.
İstenmeyen ya da
uyumsuz kuvvet alanları; hem içsel hem de dışsal zaman olarak, kozmik
kanunun dalga boyları dışında işleyen zekaların harekete geçirdikleri,
gerilim yaratan enerjiler tarafından meydana getirilirler. Bunlardan
kaçınmak için, yollarından çekilme ya da işlerlikleri olmayan veya
karşıt kuvvetlerle karşılaşacakları bir zaman alanı frekansına geçmek
gibi teknikler mevcuttur. Birçok kadim tören, asıl maksatları ve
taşıdıkları mantık, lineer zaman koridorları içinde kaybolmuş da
olsa, bu hedefe yönelik olarak düşünülmüşlerdir. Buna benzer bir
anlayış, asırlar önce var olan, ancak zaman içinde bilime yenik düşen
hastalıklar konusunda da vardır. Bu hastalıkların bir vakitler
temsil ettikleri kötülük, artık bir tehdit oluşturmamaktadır. Çünki
hijyen standartlarında değişiklikler olmuştur ve artık bu
hastalıkların gelişmesi ya da yayılması önlenebilmektedir.
"Kötülük", doğru
zaman dizisinin dışına düşmüş, yerinden edilmiş ya da yanlış
yönlendirilmiş bir enerjidir. Ancak birçok farklı biçimde tezahür
edebilir. Bu basit tanımlar, varlığının bile inkar edilebileceğini
akla getirebilir ancak bu hiç de doğru değildir. Kötülük elbette
vardır ancak zamana göre izafidir. Geniş bir anlayışla, Kozmik
Kanun'un dışına çıkan her şeye "kötü" etiketi yapıştırılabilir.
Kozmik akışın tersine hareket etmek üzere seçilmiş olanlar, bir dizi
karşı enerjiyi de harekete geçirirler; bunlar kuvvet topladıkça
formda edinirler ve nihayet çevrelerindeki her şeyi hırsla besleyen
kolektif bir kimlik kazanırlar. Bu yerinden edilmiş kuvvet alanları,
bir süre için ışık ve sevgi yolunu terk edip, kaos yolunu izlemeyi
seçen zekalar tarafından kullanılabilirler.
Neticede, genel
olarak "kötülük kuvvetleri" olarak adlandırdıklarımız,ilk ortaya
çıktıkları çağın gözde felsefi ya da dini eğilimlerine göre, birer
kişilik de kazanmış olurlar. Ancak artık bilim, Kaos'un, kendini
aşamalı. olarak organize ettiğini kabul etmektedir; bu nedenle bütün
isyankar hallerine rağmen, yoldan çıkmış enerji alanlarının ve
refakatlerindeki zekalatın da eninde sonunda çıktıkları noktaya geri
döndüklerini söyleyebiliriz. Düşmüş melekler, ölümlü ya da
ölümsüzlerin mitsel bir "cennet" in yasalarını ihlal etmelerini ya da
bütün inançların ası çocuklarını konu alan birçok öyküde bunun
kanıtları vardır. Mısırlılar ve kuşkusuz konuyla ilgili esas bilgi
kaynaklarını meydana getiren Siriuslu yada Atlantisliler de, öykülerde
yer alan "kaos düzene karşı" faktörünün adamakıllı farkındaydılar,
kaos Set olarak kişileştirildi; Osiris ve oğlu Horus ise düzeni temsil
ettiler .
Elbette, her zaman
bölgesinin verdiği derslerin bir parçası olmak üzere, bu gerilimler
hep olacaktır ancak bunlar, genelde, söz konusu kavim ya da
gezegenin. grup ya da kolektif tecrübesi dahilindeki etkileşimin bir
sonucu olarak ortaya çıkarlar. Bu gözlem, daha önce sözü edilen
düalizm kavramını doğurmuştur ya da iyilik ve kötülük kuvvetlerinin
birbirine üstünlük amacıyla sürekli bir mücadele içinde oldukları
söylenir. Bu bir bakıma doğrudur, çünki her zaman bölgesi ya da tarih
periyodunda izafi gerilimler mevcuttur ve bu şebeke dahilinde
çalışan kuvvetler, çekme ya da itme şeklinde karşıt bir basınç
uygularlar. Ancak bu gerilim modunun yığılmış potansiyeli kontrolden
çıkınca ya da dengesini yitirince, ortaya çıkan kuvvet alanları,
kozmik kanunla uyumsuz enerjilerin kullanımına bırakılırlar. Bazıları
bunun gezegenimizin bugünkü sorunu olduğunu düşünürler.
Ele alınması gereken
bir başka nokta da kişiler, yerler hatta gündelik konulardaki
uyumsuzluktur .. Bütün enerji modellerinin ya da frekanslarının
zorunlu olarak birbiriyle uyumlu olmaması, bunları derhal "kötü"
yapmaz. çoğumuz, şu yada bu zamanda, kendimizi rahatsız ya da
sıkıntılı hissettiğimiz şartlar içinde bulunmuş ya da üzerimizde bu
çeşit etkiler yaratan kişiler tanımışızdır. Bu bizi derhal diğer
taraf ya da tarafların kötü oldukları sonucuna götürmemelidir. Bu
durumlarda kimyasal ya da psikolojik olarak kişiyi uyaran gerçek şey
sadece bazı uyumsuzlukların varlığıdır. Bu, kimyasal maddeler ve
hatta yiyecekler için de geçerlidir ve bu durumlarda soma (beden)
alerjiyle cevap verir!
Kaosla müzakere,
inisiyenin kaçınılmaz biçimde yapması gereken o çok zorlu işidir.'
Bundan kaçınılmaz ve hiç bir yerde, Siriusyen konsantrasyon
uygulamasında olduğu kadar belirgin değildir. Dogonlar Sirius
sisteminde yaşayanların kendi Set'lerini mağlup ettiklerini
anlatmaktadırlar. Ancak, daha sonra, bütün Osiris draması da güneş
sistemine ve özellikle de Dünya'ya aktarıldığı için, şimdi de biz,
bir başka zaman kuşağında Siriuslu akrabalarımızın yaşayıp
kazandıkları aynı savaşla karşı karşıyayız. Mitosta Set'in geçici olarak
Osiris'i yendiği fakat daha sonra İsis tarafından kurtarıldığı
yazmıyor mu? Ya da bunu biz ölümlülere çok daha anlaşılır olabilecek
ifadelere tercüme edecek olursak: İki eril prensip karşı karşıya
gelirler; biri diğerini yok etmek istemektedir. Ancak Dişil
Prensip'in müdahalesi sonucu, yana kaçan iki ilkeden daha soylu olanı
peşinden gelenlerin çıkamayacağı bir zaman boyutuna yükselen),
yumuşak Dişil Prensip'i, müdahalesi ile gururunu kırmış olduğu yıkıcı
ve kötü niyetli eril enerjiyle karşı karşıya bırakır.
Bu senaryo çok
daha farklı ilkel bir çevreye taşındığında -burası yeryüzüdür- saldırgan
Set, avantajlı durumda gözükmektedir. Ancak bu, geçici bir durumdur.
İsis, yeni gezegenin genç ruhlarını incelik ve sevgiyle; kendi hür
iradelerinin erdemiyle onun sunduğu müspet yolları kabul etmeye ikna
edinceye ve onlar da böylece kendilerini kaosun yönetimi sonucu
ortaya çıkan bütün kötülük ve acılardan kurtarıncaya kadar, bu durum'
devam edecektir. Şimdilik Set' in ayartmaları birçok dünyalı kardeşimiz
için çok daha caziptir. Benmerkezcilik, seks, şiddet ve güç
bileşimleriyle vurgulanan maço imaj türün erkek üyeleri için
özellikle çekici şeylerdir. Tabi, Set tarafından ayartmaların kurbanı
olmuş kadınlar da yok değildir. Sevgili İsis'in bu durumda şansı ne
olabilir? Ben bu şansın büyük olduğuna inanıyorum. Çünki zamanın
sahibi Tot'un gücü ondan yanadır. Oğlu Horus da Set'in mukadder
düşmanıdır; kudretini ve hedefini bulmak üzere usul usul
olgunlaşmaktadır. Ayrıca İsis, Set' in bilmediği isimler ya da
soniklerle ilgili ezoterik bilgiye de sahiptir. Bu da zamanla, gelecek
yıllarda Set' e benzeyen ruhların buraya enkarne olmasını önleyecek değişimlerin
yeryüzünde İsis tarafından gerçekleştirileceğini göstermek tedir.
Hatırlayacaksınız,
bazı enerjilerin sadece belli bazı frekanslar dahilinde
çalışabildiklerini söylemiştik. Bu frekanslar değiştirilince sorun
hallolur. İsis ya da birçoklarının tercih ettiği adıyla Sofya, Kozmik
Kanunları uyum içindedir. Bu çerçevede hareket etmek durumundadır.
Yeryüzünde yeterli sayıda insan, gezegenlerinin gerçek tabiatının
farkına varıp, onun nasıl tahrip edildiğini anlayana dek (kozmik
kanunların bilgisine sahip olarak) İsis beklemek zorundadır.
Günümüzde ve çağımızda olup bitenler de aslında bunlardan ibarettir.
Set'in mağlüp olduğu
Sirius sistemindeki savaşına benzer biçimde, dünyalıların
zihinlerinde oynadığı oyunları kıyaslarken, dikkate alınacak bir
başka nokta da, ilgili türler arasında büyük farklılıklar gösteren
unsurlarla ilgili özellikler hakkındadır. Sirius sisteminin iki esas
ırkı şu şekildedir: Hominid olan -hala varlar mı, bilmiyoruz- Kristal
İnsanlar ve Aslansı Paşad'lar. Bu iki ırk, sırasıyla hava ve ateş
ağırlıklı varlıklardır. yeryüzünde ise su başattır. Su da heyecanları
temsil eder. Homo sapiens' e egemen olan kuvvetli heyecan
doğası, havanın sağladığı soğuk ve yalıtılmış zeka ve ateşin şevk
dolu bireyselliğine göre çok daha kötüye eğilimlidir. Her psikoloğun
bildiği gibi, disiplinli heyecanlar yaratıcı ya da yapıcı
olabilirler; kaotik heyecanlarsa kesinlikle yıkıcıdırlar. Set'in bu
ikinci grup heyecanları ala bildiğine kullandığına şüphe yoktur;
bunların nasıl suistimal edildiğini görmek ise metafizikçi olmayı
gerektirmiyor!
Horus'un bu tablodaki
yerine gelince; İsis'in oğlu olarak, Sirius sisteminden gelen yüksek
ölçüde mütekamil bir varlık olduğu, söylenebilecek en genel
ifadedir. İsis'in Nemesisidir. Ölüler Kitabı, Piramit Metinleri
ve çok eski bilgiler içeren diğer antik kaynaklar, Horus'la Set
arasındaki son savaşın zengin tasvirleriyle doludur. Bu savaşın
hakemi Tot'tu ya da Tot olacaktır. Bu tasvirlerin bir kısmına yazarların
şahsi fikirleri alabildiğine renk katar. Bir kısmı da o denli
süslenmiştir ki, esas fikirleri seçmek mümkün olmaz. Ancak incelikli
ve hafifçe solgun dokumaları arasında gerçek bilgiler bulmak
mümkündür. Budge şunları aktarıyor:
Çok eski bir
Mısır geleneği ışık tanrısıyla karanlık tanrısı arasında olacak büyük
bir savaşa yer verir. Daha sonraları, Ra' nın kendisi ya da Horus
ilahlarından biri olmak üzere Ra'nin bir biçimi, Işık tanrısıyla ozdeş
kılınır. Set ise şu ya da bu biçimiyle Karanlık tanrısına ôzdeştir.
Sonuçta, Ra ile Apep'in, HeruBehutet'le Set' in ve İsis' in oğlu
Horus'la Set'in savaşları aslında tek ve aynı hikayenin farklı
versiyonlarıdır. Sadece değişik dönemlere aittirler. Tüm bu öykülerde
Tot, önemli bir role sahiptir. Mesela, Ra'nın Gözü olan Güneş Set'le
savaşırken, bu kötü güç Güneş'in önünü bulutlarla kapamayı başarır.
Bulutları, Tat aradan çeker ve "Göz'ü, sağ salim, eksiksiz ve
yarasız, beresiz, sağlam bir biçimde" sahibi olan ilaha teslim eder.
(Ölüler Kitabı, XVII, s.71)
(Ölüler Kitabı, XVII, s.71)
Tüm bunlardan,
anlatılan savaşın, her çağda farklı oyuncular tarafından oynanan,
ebedi bir mücadele olduğunu anlıyoruz. Burada kaçınılmaz biçimde bazı
yıldızlar ve güneş ile ilgili imalar' olduğu kesindir ve kaosla düzen
arasındaki mücadelenin, maddenin alt frekanslarına aktarılmadan önce,
başlangıçta süptil planlarda ortaya çıktığını göstermektedir. Ancak
dışsal zamanda bütün zamanlar bir olduğu için, Mısırlıların bilgelik
öğretmenlerinden işittikleri öykü gerçekte çoktan olup bitmiştir.
Bilim, Semboloji ve Şifa
Murry Hope
Murry Hope
Her okült sistem
gibi, Siriusyen konsantrasyon uygulaması da kendi sembolojisine
sahiptir. Bu simge ilişkilerinden bir kısmı ya Atlantisli misyonerler
yada mantal veya "yakın ilişkili türünden doğrudan Sirius kaynaklı
temas yoluyla eski Mısır'ın örtülü tradisyonuna da girmiştir. Ancak
bu amblem, sayı ya da diğerlerinin Siriusyen ışının sadece bu
gezegene çarptığı sürece bir bağlantı içinde oldukları ve Sirius
sisteminin asıl sakinlerinin kullanmış ya da kullanmakta olduklarına,
ezoterik ya da diğer imge ya da çağrışımlarla zorunlu olarak ilgili
olmadıklarına dikkat edilmelidir.
Numeroloji
Sirius'Ia ilgili
olarak 50 sayısının önemini daha önce görmüştük; bu, Sirius B'nin 50
yıllık yörüngesiyle ilgiliydi. Bu sayı o kadar çok mitosta yer alır
ki hepsini yazmak bir kitap alabilir. Temple, tüm bunlara gerekli
ölçülerde değinmiş ve 50 kürekçili Grek gemisi Argo ile Danaos'un 50
kızı üzerinde hayli durmuş. Ve Plutark Perslerin Köpek Yıldızı
Sirius' a dair verdiği tasvirleri aktarıyor-Sirius elli tanrı
tarafından bir yumurta biçimi (eliptik yörünge) oluşturularak
çevrilmiştir. Bu biçim içinde ışık tanrısı karanlık tanrıyla
karşılaşmaktadır. Ayrıca Sümerlilerin 50 Anunnaki' si de bir başka
örnek.'
Eski Mısır
majisinde sık sık rastlanan bir sayıda 7. Yedi kere yedi ya. da 49 da
bir siklus olarak kabul ediliyor ve sonraki yani 50. güne de özel
bir önem veriliyor. Temple Tevrat'ın Levililer bahsinde Musa'nın
Yahudilerden her elli yılda bir kutlama yapmalarını istediğini de
yazıyor. Temple bu noktada "yaptıklarını hiç duymadım" şeklinde hiç
de adilane olmayan bir yorum yapıyor ve Yahudilerin Sirius B'nin elli
yıllık yörüngesine yapılan imayı anlamadıkları sonucuna varılıyor;
bir Mısır inisiyesi olan ve Firavun'un yetiştirdiği Musa ise konuya
haliyle vakıftı.'Siriusyen şemada üçüncü önemli sayı ise 8. Bu rakam
tamamlanmayı, Sirius'un ikili yıldız(lar)ını ve Sirius enerjilerinin
transmutasyona eğilimli tabiatını temsil ediyor. Beş' sayısı da
Sirius'la ilgili gözüküyor, çünki Mısırlılar beş köşeli yıldızı,
konik uçlu obeliskle beraber Sothis'in esas hiyeroglifinde
kullanıyorlar (Bkz. "Siriusyen Konsantrasyon Uygulamaları" adlı bölüm).
Renkler ve Taşlar
Sirius A'nın majik
rengi gök mavidir; bu renk İsis için de kutsaldır; İsis çizgisindeki
diğer arşetip ana ve bakireler için de önemlidir; karşılık gelen
metal ise altındır. Sirius B (Dijitaria) beyaz ve yeşil renklere
karşılık gelir. Osiris, Mısır sanatında sık sık yeşil tenli ve beyaz
elbiseli olarak resmedilmiş. Atlantis döneminde, metali orikalkum
olmalıydı. Benim Neftis'le, Saklı Olanla bir tuttuğum üçüncü yıldızın
rengi de yeşil. Ancak bu renk, Osiris tasvirlerinde kullanılan
malakitten bakır taşı) çok daha farklı, gümüşsü yada grimsi bir renk;
metali ise gümüş. Bu renklerin kombinasyonu tatlı bir türkuaz rengi
meydana getiriyor ki Erken Mısır sanatında çok kullanılmış.
Daha önceki bir
bölümde berilin (bir tür zümrüt), geleneksel olarak Sirius'la
bağlantı1andırılan bir kıymetli taş olduğundan söz etmiştim. Beril,
alüminyum ve berilyumun bir silikatıdır. Bulunan çeşitli renkte
beriller, muhtemelen bu farklılıklarını, bileşime katılan eser
miktarda değişik metal oksitlere borçludurlar. Bu taşların en çok
bilinen ve en pahalıları yeşil berildir ki, daha çok zümrüt adıyla
tanınır. Ikinci en revaçta olan beril, akvamarin' dir; en saf
halinde, incecik bir mavi tonudur; bazen üzerinde türkuaz renkli lekeler
bulunur. Bu gruptaki üçüncü taş, diğerlerine kıyasla az bulunan
krizoberildir ve iki cinsi vardır: Aleksandrit adı verilen yeşil ve
kahverengimsi yeşil şeffaf taşlar ve grisan renkte, kedi gözüne
benzeyen "kaboşon" kesimli taşlar ki, doğu kedilerinin gözlerine
benzetilir ya da simofanlarla ilişkili olarak isimlendirilirler.
Bu son grubun son
derece önemli olduğu söylenebilir; beril grubu enerjileriyle Sirius
arasındaki bağlantıyı gösterdiğine hiç kuşku yoktur. En çok aranan koyu
yeşil aleksandritlerdir ve berrak, lekesiz taşlar, yapay ışıkta renk
değiştirme özelliği sergilerler; yaprak yeşili vişne kırmızısına
dönüşür. Bunun nedeni, yapay ışığın, spektrumun kırmızı bölgesini çok
daha fazla emmesidir. Doğal ışıkta en çok eflatun ve san ışınlar
absorbe edilir; aktarılan ışık da çoğunlukla spektrumun kırmızı ve
yeşil kısımlarından oluşur.
Bu konuya verdiğim
özel önem, Sirius'un, bir sistem olarak, güncel popüler ezoterik
dilde "tekamülün kuantum sıçramaları" dediğimiz şeyde belirli bir
işleve sahip olmasıdır. Sirius sistemi bir çeşit spiritüel kozmik
sıçrama levhası gibi çalışmaktadır; belli bir kozmik yaşa eriştikten
sonra, tekamül eden ruh, bütün enerjilerini bir araya toplar ve
tekamül gelişiminin bir sonraki merhalesine geçmeye hazır hale gelir.
Bu, "kayıp halkalar" meselesi gibi konularla yakından ilgilidir;
bilhassa ilkel varlıkların zekalarına yeni bir boyut ekleme görevini
almaya hazırlanan ruhlar için, bedensel olarak tekamül eden ırksal
özelliklerin uygun araçlar olarak kullanıma sokulması açısından. Yani
tıpkı, maruz kaldığı ışığın niteliğine göre farklı bir renk
sergileyen aleksandrit taşı gibi; psişe ya da ruh da, tabiatımızın
kah kırmızı kah yeşil (vesveseli ya da sakin) cephelerini vurgular. O
halde, mavi beril ya da akvamarin ve yeşil beril ya da zümrüt,
Siriusyen inisiyenin, sistemin şu ya da bu yıldızıyla olan yakınlığı
nispetinde, taşları olagelmiştir,
Birçok okültist,
çeşitli nedenlerle aleksandritlerin İkizler zodyak burcunu
titreştirdiği fikrindedirler. Tıpkı İkizler gibi, Sirius'un da "ikiz"
enerjileri vardır ve Siriusyen ezoterik öğretilere göre, ikizler,
ruhun yeni bir spiritüel idrak ya da olgunluk ile spiritüel çocukluğun
haletlerine doğru muhtemel bir geri dönüş arasında durakladığı bir
anı temsil eder. Bu nedenle, çok daha şahsi bir düzeyde olmakla
beraber, bu burçta doğan kişilerde sık sık görülen düalite, Sirius
enerjilerinin tabiat ve hedeflerine belli bir benzerlik.
sergilemektedir.
Astroloji
Astroloji
tradisyonunun Sirius sistemiyle ilintilendirdiği gezegen etkileri,
Siriusyen konsantrasyon pratiği yapanların çalışmaları sırasında
keşfettikleri verilerle uyumlu mudur? Örnek olarak, Sirius
enerjilerinin gerçekten de Jüpiter, Mars ve Ay enerjileriyle
kıyaslanabileceği söylenebilir mi? Vivian Robson'un kitabı ilk olarak
1928'de yayınlandı ve o günden bu yana sabit yıldızlar ve bunların
ışınımlarının kendi güneş sistemimizdeki gezegenlerin ışınımlarıyla
mukayesesi konusunda bazı fikirler elbette değişti. Bir süre Sirius
enerjileriyle yakından ilgilenmiş biri olarak, üç Sirius güneşiyle
(ya da iki güneş bir de büyük gezegen) Jüpiter, Mars ya da Ayetkileri
arasında bir benzerlik bulabilmiş değilim. Kendi karşılıklar
listemdeki gezegen göndermeleri konusunda da tatminkar bir yere
varamadığım için hayli üzgünüm. Örneğin Sirius A ezoterik,
dişil fakat pozitiftir. Sirius B, eril olmakla birlikte, aynı zamanda
kuvvetli anima enerjileri de taşır; bu, dengelibir bireysellik halini
gösterir. Sirius C ise, kesinlikle dişildir ve psişenin çok daha saklı
ya da şuur dışı yönlerini temsil eder. Ay enerjilerinin, Sirius C
enerjileriyle neden bu kadar karıştırıldığının açıklaması burada
yatar.
Semboller ve
Hayvanlar
Sirius enerjileriyle
rezonansta olan aşağıdaki sembol ve hayvanlarla ilgili listeyi vermek
istiyorum.
Ok ve yay Çifte
Piramit
Gemi ya da Yelkenli
Ağ
Kertenkele Çakal
Sistrum Yılan
Kedi, aslan ve aslında bütün kedigiller
Gemi ya da Yelkenli
Ağ
Kertenkele Çakal
Sistrum Yılan
Kedi, aslan ve aslında bütün kedigiller
Her çeşit kristal de
Siriusyen enerjilerle eş titreşimlidir. Bunlar Siriusyen sistemin
kendi gelişiminde önemli bir rol oynamışlar ve daha sonra Atlantis
rahipliği maji, bilim ve teknolojisine de yansımışlardır. Yine de bu
ikincisi; asıl Sirius orijinallerinin sadece soluk bir kopyası gibidir.
Birçok okuyucumun aklına şu soru gelebilir: Sirius'a Köpek Yıldızı
denmesine rağmen, neden köpeği bir Sirius- . yen hayvan olarak
vermiyorum? Bunun nedeni, orijinal öğretinin Anubis'i bir köpek ya da
çakal olarak verdiğine inanmayışımdır.
Aslında Tutankamon'un
mezarında bulunan popüler Anubis figürünün, aynı zamanda "Yolları
Açan" olarak da bilinen kurt başlı nom tanrısı Vepvavet'ten
türetildiği sanılmaktadır. Bütün Siriusyen enerjiler gibi, Anubis
ışını enerjileri de tamamen soyuttur. Köpek unsuru, ancak, Anubis'in
anlamını sade halk terimlerine çevirme ihtiyacıyla meydana çıktı.
Görmeyenlere yol gösteren, evi bekleyen ve avcılara eşlik eden köpek
fikri, ötealemdeki koruyucularından benzer özellikler bekleyen insanlar
için kolayca kabul edilebilecek bir şeydi. Budge, kôpeğin, Mısır' da
çok sevilen bir hayvan olmakla birlikte asla bir ilah olarak
düşünülmediğini yazar. Herodot ve Diodorus'un köpekleri Mısır aile
hayatının bir parçası ve bazen de İsis'le Osiris' in koruyucuları
olarak kaydettiklerini belirtir ancak şunları da ekler:
Diodorus, birçok
modern yazar gibi köpekle çukalı eş tutar. Köpek de, tıpkı
çakal gibi, Anubis'in kutsal hayvanı olabilir, ancak tüm dönemlerin
mitolojik ya da dinf metinleri, Osiris'e eşlik edenin çakal-tanrı
olduğunu kanıtlarlar. Çakal sadece ona değil, . Alt dünyanın bütün
Osirislerine eşlik etmektedir: Homo sapiens bakımındansa,
görünmez kuvvetlere karşı gerçek koruyucu kedidir. Bu, Mısırlılar,
Tibetliler, Taylandlılar ve diğer bilgi ve bilgelikle ilgili eski
halklar tarafından çok iyi biliniyordu. Aslan içinse, Ölüler
Kitabı'na bakmak yeterli olur; aslan biçimli tanrılarla ilgili
ifadeler sayfalar doldurur. İşte birkaç örnek:
Kükre, sen ki
Tanrı Tem'sin; Büyük Derinlikten gelir ve çifte Aslan-tanrı biçiminde
şanla ışıldarsın; huzurundakilere kudretli kelimeler yönelt. Nasıl
da güzelsin, Ey Ra, Amentet'in batı ufkunda ...
Çifte Aslan-tanrının
yolunu açan sensin ...
Bu alıntılardan
ikincisine, İsis ve Neftis'in iki aslan tanrıya tapınırken
gösterildiği bir de süsleme eşlik etmektedir:
Evini Tem inşa
etti, yerleşimini de çifte Aslan-tanrı kurdu ...
Benim elimdeki
1901 baskısı, Budge'ın kitabının 142, 165, 169, 173, 195 ,207 ,213 ,215
,220 ,243 ,253 , 367, 393, 399 ve 646. sayfalarında çok daha
ayrıntılı benzer referanslar yer almaktadır. Bazı okuyucular
Siriuslu dünya dışı varlıklarla ilgili sürekli yaptığım
göndermelerden rahatsız olmuş olabilirler. Dogonlar ve eski
Mısırlılar bu teoriyi
benimsedikleri için, bunun sadece adilce bir tutum olduğu
fikrindeyim. Sonuçta, eski Mısır inançlarını Sirius'la ilintili olarak
değerlendiriyoruz; bu da bu kadim bilgelerin prensiplerine belli bir
saygı göstermemizi gerektiriyor. Ayrıca gezegenimizin tekamül ve
bütün hayat formları ile ilgili olarak, Sirius'un önemli bir rol
oynadığına inanıyorum ve onları, ister dış uzaydan gelen ziyaretçiler
olarak düşünelim, ister Atlantisli rahiplerin gelişi olarak ele'
alalım (ister psişik, ister bir yakın ilişki ihtimalini tercih edelim)
sonucun fazla değiştiğini sanmıyorum. Asıl ilgili olduğumuz; Sirius,
bu ikili sistemin yaydığı enerjiler, bizi nasıl etkiledikleri ve pozitif
spiritüel uygulamaya nasıl geçirilecekleridir.
Bast; Sekhmet yerine,
bazen Ptah'ın eşi ve İsis'in kızı olarak görülüyor. Nefertem (ya da
Nefer-Tum) ise bir erkek ilahtır ve sembolü olan Lotus da, sükunet
tanrıçası rolünde Neftis'in kutsal simgesidir. Anubis de Sirius C ile
ilgilidir fakat onun enerjileri de esas itibarıyla erildir ve
Dogonların ''Dişi Süpürge darısı'' kavramıyla uyumlu değildir.
Eski Mısır' da Şifa
Sanatları
Eski Mısırlılar
ezoterizmi ve tıbbı tezat yapılar olarak düşünmedikleri için, tıp;
rahiplik kurumlarının özel bir dalı tarafından yürütülen bir
vazifeydi. Bütün hastalıklar, hasta ile kozmos arasında dengesizlik
alanları olarak düşünülür ve fiziksel olduğu kadar diğer alanlarda da
ele alınırdı. Şifacı rahiplere sonuçtan çok neden üzerinde çalışmaları
öğretilirdi; bu anlayış, hastalık konusundaki çok daha bütünsel yeni
yaklaşımlar ışığında çok daha anlamlı gözükmektedir. Gerçekte şifa,
bir bilim olduğu kadar aynı zamanda bir sanat olarak da düşünülürdü,
yani Mısırlı şifacının hastalarıyla ilgilenirken hem sağ hem de sol
beynini kullandığı söylenebilir. Koruyucu hekimlik de önem taşırdı;
böylece hastalık daha başından bedene girmemiş olurdu. Bir doktor ya
da şifa rahibi olmak uzun ve zorlu bir inisiyasyon süresi alırdı ve
adayların, son imtihan için Heliopolis'teki "Üst Meclis" önüne
çıkmaları gerekirdi. [acq, Londra Tıbbf Papirüsü'nün dünyevi
bir belge olmadığına dikkat çeker. Şöyle demektedir:
Bir gece, bir
tapınakta bulunmuş. Ay ışığı papirüsü aydınlatmış ve hemen alınıp
krala getirilmiş. Bu büyük hadise Ennead istişare yaparken
gerçekleşmiş. Bütün tıbbi belgeler de aslında kutsal şeylere dahildir. Tamamen
tanrısal kökenli olan bu harika sanat, doktorla hastası
arasında yakın bir işbirliğini gerektirir. Uzmanlık yeterli değildir.
Tıbbın etkisi, kötülüğü uzaklaştırma isteği, aynı zamanda hasta kişinin
kalbinden ve bedeninden gelirse tam olarak etkilidir. Okült heceler,
hasta kişiyle şifacısı arasındaki ortak çalışmayı somut hale
getirirler.
Bir hastaya şifa
verme genellikle Horus'un Set'le ya da Düzenin Kaosla mücadelesi
olarak düşünülürdü, Bu yaklaşım, günümüz metafizik anlayışı açısından
anlamlıdır, Mısırlı şifacının inisiyasyonu içinde kendine şifa verme
önemli yer tutardı ve başkalarının iyileştirilmesi için de bir ön
şart olarak görülürdü. Şifacının süptil planlardaki kılavuzu Tot'tu;
ancak şifacının uzmanlık alanına göre diğer ilahlarla da çalışması
gerekebilirdi. En basit tıbbi müdahale bile sadece maddi alem veya
fizik bedenle ilgiliymiş gibi düşünülmezdi. Daima ilahi paralellerle
bağlantı kuran okült bir ilişki mevcuttu. Süptil bedenler ve hekimin,
hastasını tam bir sağlık ve rahatlığa ulaştırmak için bu .süptil
bedenleri "tanzim" etmek durumunda olduğu, Ebers Papirüsü'nde yer
almaktadır. Bu papirüsteki bazı tıbbi bilgiler, yıllardır Mısır
tarihi uzmanları tarafından, sadece temel fizyoloji bilgisi
kapsamında ele alındılar. Ancak alternatif terapilere artan ilgi, bu
papirüsle ilgili yorumlara yeni bir ışık getirdi.
Jacq, eski Mısır şifa
teknikleri konusunda çok ilginç bilgiler aktarmaktadır. Bunların
yumuşak majik tonlamalar içeren şamanik ifadeler olduğu söylenebilir.
Bir de bir yıldız tanrıçası tasviri vardır ki "ağzına dolan güneşten
enerji çekmektedir. Dünyevi güçleri simgeleyen bir yılana bu
enerjileri nakleder; böylece göksel bir enerjiyle onlara hayat
verilmiş olur. Yani yukarıdaki, aşağıdaymış gibi olmuştur."
İşte, eski Mısır şifa
metotları hakkındaki nadir bulunan bilgiler arasında, bu küçük
resim bana Sirius'la ilgili bir ipucu verdi. Bu tanrıça, enerjisini
güneşten çekmekle birlikte, başı üzerinde Sirius işareti
bulunmaktaydı! Eski Mısır şifa, okült ve (hastalıktan) korunma
sanatlarında en yaygın sembollerden biri Horus'un Gözüdür. Horus'un
Gözünün, lahitlere., stellere, gemilere, her yere işlenmiş olduğunu
görüyoruz. Urayus ya da dişi yılanın; "Ra/nın yakıcı gözü" sıfatıyla
kralın kaşlarına takılarak, düşmanlarını dağıttığına inanılıyor.
Ancak, bilindiği gibi Mefternich Taşı' nda iki ayrı gözden söz
etmektedir: "Sağ tanrısal Göz ve sol tanrısal Göz"; her ikisinin de
ayrı özelliği var.
Resim 11.1- Bir
yıldız tanrıçası, ağzına dolan güneşten enerji alıyor. Bu enerjiyi,
bu şekilde göksel bir enerjiden hayat almış' olan, dünya kuvvetlerini
simgeleyen bir yılana aktarıyor. Yukarıdaki aşağıdaymış gibi.
Sol ya da ay gözü,
esas olarak Horus'un Gözü ya da Şifa gözüdür. Sağ göz ya da Urayus
ise daha. çok majik ve koruyucu özelliklere sahiptir. Tot, esas şifa
tanrısıdır. Ancak bazen Ptah ve Sekhmet'in oğlu olarak görülen
İmhotep de baş hekim olarak kabul ediliyor ve sonradan
tanrılaştırılıyor.
İmhotep'in
olasılıkla erken dönemlerde yaşamış ve bilgisi ve tıbbi uzmanlığıyla
mucizeler yaratmış büyük bir hekim olduğu düşünülebilir. Bazı
Mısırtarihi uzmanlarının Imhotep'in mezarı olduğuna inandıkları yapı
hakkında bazı karışıklıklar olduğunu düşünüyorum. Mezarın girişinde
çok miktarda balıkçıl kuşu kabartması bulunuyor. Balıkçıl da Tot'un
kutsal kuşu olduğu ve şifa sanatıyla ilgili rahipler tarafından
benimsendiği için bu kanaate varılmış. İmhotep'in mezarından artık
pek söz edilmiyor; ya arkeologlar yanlış bir hükme vardıklarını
anladılar yada bu konuda başkaca gelişme sağlanamadı. Horus'un fizik
bedene şifa verdiğine inanılıyor. Zihin sağlığı ise Bast ve kedi
ilahların denetiminde. Ancak Jacq, Aslan Tanrıça Sekhmet rahiplerinin de
majisyen olduklarını ve tıp ve cerrahi konularında uzman olduklarını
aktarıyor. Teb döneminde, şifa verenin Khonsu olduğu düşünülüyor.
Aşağıdaki güzel duayı bana Mısır' daki dostlarım temin ettiler.
Ey Khonsu, Görünümün
(nasıl da) parlak Sen Şifa' da kudretli olansın Şu an benim ile ol
diye sana yakarırım Tüm hastalıklar seninle kovulur Kavgaları ve
dertleri sen kovarsın Ey Khonsu, sen asırları aşansın, Milyonların
sevgilisi Mabedinde ışıltılı olan (sen) Kapılarını önümde boylu
boyunca aç, Ki ruhum senin ışığınla aydınlansın, ruhumun
derinliklerine ulaşsın ve bütün acılarımı iyileştirsin. Ey Khonsu,
sadece Sen ruhumdaki hastalıkları sonsuzluğa atabilir; bedenimi
sağlam, zihnimi açık, canımı temiz ve ruhsal görünüşümü parıltılı
yapabilirsin. Ey Khonsu, şu an benim durumumda olduğu gibi, samimi
olanların çağrısına sen yetişirsin. Karşında bir hiçim, Senin yüceliğini
tanıyor, Seninle ve Senin bir parçan olmayı diliyorum. Ey Khonsu,
beni şifa kabiliyetiyle kutsa ki ben de bedence, can' ca ve ruhça
hasta olanları iyi edebileyim. Yükselt beni, Ey Işık Tanrısı, yüzüme
gülümse ve beni sağlık getiren nefesinle öp ki ben de Seni,
merhametini, yöntemlerini bilebileyim. Ey Khonsu, duy beni, yalvarırım
çünki Sana geldim ve eteğine, mabedine diz çöktüm ve Seni kalbimde
ebediyen zikredeceğim. Yakarışım Sana, Ey Şanlı Şifa Veren. Aneç
Hra-Ku Khonsu Heh!
Bu duada yer alan
Siriusyen nüansları harika buldum. Zamana yapılan gôndermeler ôzellikle,
Siriusyen mantal kendi kendine şifa formülleriyle tam bir uyum
sergiler. Bu formüller de, şu anki zamanın dışına çıkıp, yerli
yerinde olmayan enerjileri -hastalığa sebep olan bunlardır- ait
oldukları zaman kuşağına birakma esasına dayanırlar.
Siriusyen Şifa
Eski Mısır şifa
metotlarından seçtiğim ve Atlantis-Sirius bağlantısını onaylama
eğilimindeki örneklere ek olarak, çalışmamızın bu kısmında, şifa hekauları
önem kazanacaktır. Atlantis ve Sirius sistemlerini izleyenler
ise, bu sistemlerle ilgili açık göndermelere rastlayacaklar.
Daha önce' her canlı
varlığın, her seviyede, şahsi bir anahtar notaya ya da sonik' e sahip
olduğundan söz etmiştik. Bu notayı bilmek, söz konusu varlığa şifa
verme (bütünleştirme) ya da onu yok etme, (parçalama) anlamına
geliyordu. Gerçekten de, maddenin her molekül kombinasyonu ya da
moleküler yapısı içinde özel bir sonik nota mevcuttur. Örneğin belli
bir taş cinsinin sonik anahtar notasını biliyorsak ve elbette
bu sonik sistemin nasıl kullanılacağı konusunda bir bilgimiz de
bulunuyorsa, bu taşın kendine has yoğunluğunu azaltabilir, moleküler
yapısını ayrıştırır ve farklı bir yerde tekrar birleştirebiliriz. İlk
başta, daha çok, Uzay Yolu dizisinde kullanılan ışınlama
odası tekniğinin bir tasviri gibi görünmekle birlikte, bu çeşit bir
teknolojinin, Sirius yıldız sistemi uygarlıklarından geldiğine ve çok
daha ilkel ve daha kaba bir biçimde de olsa Atlantisliler tarafından
da kullanıldığına ikna olmuş durumdayım. Bu, monolitleri yapanların
neden özel bir taş cirisini tercih ettiklerini ve sonra da bu taşları
çok uzak yerlere nasıl taşıdıklarını da izah edebilir. İnşaatlarda
belli bir kaya cinsi için hangi sonik'in kullanıldığı belki halk
hafızasında mevcuttu fakat sonradan unutuldu. Şimdi tamamen hipoteze
dayanan bir sonik iyileştirme senaryosu kuralım:
Bireyin mükemmel
sağlık durumunu yansıtan şahsi genetik kodun geometrik bir çeşit
modeli, görsel bir sergileme birimine kabartma olarak yansıtılıyor.
Sonra özel bir aparat hasta kişiye bağlanıyor ve paralel bir imge
sergileniyor. Böylece hastalığa sebep olan dengesizlikler de görünür
hale geliyor. Daha sonra iki görüntü bir araya getirilerek, ikinci
izlenim birincisine tamamen uygun hale, gelinceye dek şahsi sonik
yavaşça ve dikkatle uygulanıyor. Bu şekilde rahatsızlık ses yoluyla
ortadan kaldırılmış oluyor. Bilim kurgu mu? Belki de. Ancak bunu "uzak
geçmişten bir hatıra' olarak düşünelim ve bu noktada kalalım!
Eğer Genome Projesi uygulanmaya başlanırsa, tıp uzmanlarının bu çeşit
şifalar yapması mümkün olabilecek. Sonuçta, bugunün bilim kurgusu,
olasılıkla yarının bilimsel gerçekleri olacaklar!
Ses yoluyla tedavi
hiç de yeni bir şey değil. Şaman Jill Purce, insan sesini kullanarak
bu çeşit tedaviyi hep uygulamış ve öğretmişti. Kendisini tanıtan
broşürde şunları okuyoruz: "Sesin majik özelliklerine ilgi
duyarak, Moğol ve Tibet eşanlı şarkı söyleme yöntemlerini öğrendi (farklı
oktavlara ait notaların eşanlı akortlarının üretilmesi
kastediliyor). Bunları, Gyuto Tibet Manastırı ve Tantra Akademisi
ilahiler şefiyle Himalayalar'da çalışarak öğrendi ... " Yayınlanmış
birçok makaleleri arasında Zaman ve Formun Müziği, Zihin ve
Bedenin Armonikleri, Şifa Rezonansı, Şifa Veren Ses bulunuyor.
"Araştırmamız gereken, sesin şifa veren ve dönüştürücü gücüdür ...
Bir kişiyi akörtlu tutmak, onun sağlıklı halini korumaktır." Bunlar
fevkalade Siriusyen ifadeler, Bayan Purce!
Ancak bütün sonikler
armonik olmuyorlar ve burada işin içine ritm de karışıyor. Bazı
kişiler belli ritm ya da ses kombinasyonlarını son derece rahatsız
edici buluyorlar. Örneğin ben, günün gözde "pop" ya da "beat"
müziğine tahammül edemiyorum. Bazı disonansları kullanankimi modern
klasik kompozisyonlara da öyle. Yüksek desibelden sesler de beni son
derece rahatsız ediyor. Tüm bunların nedeni, bu. şeylerin şahsi
soniğimle çatışması; bütün süptil bedenlerde yankılanıp giden uyumsuz
'seslerin ortaya çıkmasına sebep olması. The Lion People adlı
kitabımda bu konuda bazı açıklamalar bulunuyor.
Bana sık sık okült
toplantılarda, majik törenlerde ya da yalnız başına uygulanan
törenlerde kullanılan majik isimlerin, şu ya da bu biçimde şahsi
sonikle ilgili olup olmadığı soruluyor. Bu konuda elbette katı ya da
kesin kurallar yok. Bazı kişiler rastlantı eseri kozmik anahtar
notalarına benzeyen bir isimle karşılaşabilirler. Diğerleride
karşılaşmazlar. Ancak, Mısırlıların çok iyi farkında oldukları gibi,
isimlerin bir önemi var. Bu nedenle ezoterik çalışmalarınızda belli
bir adlandırma kullanmak size daha uygun geliyorsa bunun tamamen
kişisel bir tercih olduğunu bilin. Rastlantı eseri kişisel anahtar
notanıza ulaşmış olmanız olasılığı ise, kelimenin tam anlamıyla bir
mürit olmanız dışında, hayli düşüktür. Burada kastettiğim, elbette,
bazı standart sınavlardan geçtikten sonra bir "feşmekan" olduğunuza
dair bir diploma almış olmanız değil. Kişi başkalarından ya da
kitaplardan birçok şey öğrenebilir. Ancak Siriusyen ya da Mısır
ezoterizmi söz konusu olduğunda, birçok ders, süptil planlarda (iç
plan ifadesini bir kısıtlama getirdiği için sevmiyorum) ya da dışsal
zamanda öğrenilir.
Siriusyen şifa
konusunda diğer bir önemli yardımcı da kristallerin kullanımıdır ki
bu uygulamanın kökeni bence Sirius sistemine gidiyor. Kristallerin,
.Caia Ananın beyin hücreleri olarak tanımlandığını duymuştum ve bizim
planetimizin Sirius'la ilgili olarak, kabul edilen ilişkisi
çerçevesinde, burada genetik bir bağlantı söz konusu olabilir.
Kristallerle tedavi, alternatif bir terapi olarak kolayca öğrenilebilir
ve uygulayanlar harika sonuçlar alıyorlar. Bu konuyu ayrıntılarıyla The
Psychology of Heaiing adlı kitabımda ele aldığım için, burada
ayrıntıya girmek istemiyorum ancak, kristallerin hem Siriusyen şifa
ve biliminde, hem de Atlantisli sığınmacılarla ilgili olarak bir önem
arz ettiklerini söylemek yeterli olacak. Ancak Atlantisliler, kadim
gezegendeki incelmişlik aşamasına hiç ulaşamadılar; kristal gücünü,
sonik bilimini ve ilgili enerjileri hatalı ve bencil amaçlarla
kullanmaya başladılar ve Set'in tuzağına düştüler. Siriusyen şifanın
nihai amacı, kendi kendini tedavidir. Ancak planetimizde bazı
değişiklikler gerçekleşmedikçe, zihin kontrolü konusunda bir öğretmenden
dersler alınmadan ve bir şifa vasıtası kullanılmadan bunun
gerçekleştirilmesi. hayli güçtür.
Bilim
Mısır tarihi
uzmanları, eski Mısırlıların, bizim bugünkü sistemlerimize benzer bir
matematik bilgisine sahip olup olmadıkları konusunda bir mutabakata
varmış değillerdir. Bu konuyla ilgili bazı parçalar elimize ulaşmış
olmakla birlikte, çeviri esnasında başlarına gelmedik kalmamıştır ve
Batılı bir matematikçinin bu metinleri anlayabilmesi imkansız hale
gelmiştir. Gerçek kanıtlar ise, matematiksel hassaslığını daha önce ele
aldığımız piramit biçimlerde yatmaktadır. Ben Mısırlıların,
öğretmenlerinden, atom altı dünya ve hem madde hem de tekamül
devrelerini idare eden prensipler hakkında bilgiler almış olduklarını
pek zannetmiyorum. Kesin, hassas ve sübjektif yoruma kapalı
olduklarına inanılan matematik formüllerden farklı olarak, kuantum
fizik bağlamında, "objektif" gerçeklik söz konusu olamamaktadır;
burada sadece olasılık işlem ve modelleri mevcuttur.
Saklı parçacıkların
varlığı, birdenbire soyut ya da "bulanık" bir aleme açılır; artık
bildiğimiz ve ölçebildiğimiz şekliyle zaman, mantık kalıplarımıza
cevap vermemeye başlar. Kuantum fiziğindeki ölçüm problemlerinin
başında şu gelir: "Bulanık" bir sistem, gözleme tabi tutulduğunda,
nasıl olup da açık seçik bir ölçüm haline getirilebilecektir? Bu tuhaf
fenomen, parapsikologların da büyük ilgisini çeker ve bu konuda
fizikçilerin getirdiği değişik açıklamalar vardır. Çünki sağ beyin
dışsal zamana tabi tutulduğunda, açık seçiklikten bulanıklığa geçiş
beşeri mantal şartlarda da karşımıza çıkmaktadır. Bu ve benzer
ilintili bazı fenomenler, Prof. Hans Eysenck ve Dr. CarlSargent'in Explaining
the Unexplained (Açıklanamaz Olanı Açıklamak) adlı
kitabında esaslı biçimde belgelenip açık fikirli bir tarzda takdim
ediliyor. .
Ancak bunların eski
Mısır'la ne ilgisi var?" diye sorabilirsiniz. Horus'un muammalı
oğulları ve bilgilerini Afrika kıtası kıyılarına taşıyan onların uzun
boylu, açık renk saçlı ataları, pekala böyle bir bilgiye aşina
olabilirlerdi ve maji"lerinin ardındaki gerçeklik zaman
koridorlarında, gel zaman git zaman kaybolmuş olmakla birlikte, keskin
gözlerin ve duyarlı zihinlerin yakalayıp yorumlamaları için incecik
ışık huzmeleri küçücük deliklerden yollarına devam edebilmişlerdir.
Hermes'in masaısı Zümrüt Tabletlerinde bu nevi ışıltılar yakalamak
mümkündür! Bu metinlerde geçen birçok ifadede bilimsel ve kozmolojik
göndermelere rastlanabilir. Tabletlerin açılış cümlesi örnek olarak
şöyledir:
şöyledir:
Yukarıdaki
aşağıdaki gibidir; aşağıdaki de yukarıdaki gibidir; bir ve aynı
eserin harikaları işte bu şekilde sergilenir.
Buradaki mikro
kozmos-makro kozmos düşüncesi açıktır ve aynı ifade parçacıklar
fiziği ve bal peteği evrenler seviyesinde de okunabilir. Bir başka
kısımda şöyle deniliyor:
Bütün şeyler var
oluşlarını Tek Bir'e borçludurlar, böylece bütün şeyler kökenlerini
Tek Bir Şeye borçludurlar. Ayır toprağı ateşten, süptili
kabadan, dikkatle, maharetle. Bu cevher yerden göğe yükselir,
sonra da tekrar yere iner, böylece üst ile alt'ın güçleri artmış
olur. Bu bütün kuvvetlerin gizil gücüdür çünki ince olan her
şeyin üstünden gelir ve kaba olan her şeyin de içine nüfuz eder,
çünki alem bu şekilde yaratılmıştır.
- Küçücük
parçacıkların hesapsız hızlarda hareket edişleri, çok daha yoğun
parçacıkların içlerine nüfuz edişleri ...
Belli ki eskiler tüm
bunların farkındaydılar; fizik onaya ihtiyaç duymadan bu prensipleri
anlayabiliyorlardı. Biz ise, aksine, parçacık hızlandırıcılarımızla
cebelleşip duruyor; maddesel olarak ölçüme gelmeyenin ölçülebilir
tezahürlerini yeniden üretmek için teknolojik malzemelerimizin sürekli
genişleyen alanını kabartıp duruyoruz.
Bütün bu şeylerin,
burada, yeryüzünde bir vakitler biliniyor oldukları düşüncesi, kişiyi
nasıl ve nerede hata yaptık sorusuna götürüyor. Şifa fonksiyonlarına
ilaveten kristaller, Siriusyen ya da Atlantisli kaynaklardan yeryüzü
sakinlerine ulaşmış kadim bilimlerde de karşımıza çıkıyorlar.
Güvenilir birçok psişik kişi ve zaman yolcusu kristallerin enerji
depolamak ve nükleer füzyon öğeleri ya da yardımcı öğeleri şeklinde
kullanımına tanıklık etmişlerdir. Tek bir kristalin, Britanya
büyüklüğünde bir ülkeye yıllarca yetecek güç sağlayabildiği
naklediliyor. "Bataryaları" bittiğinde bu kristaller yeniden şarj
edilebiliyordu. Güç kaynağı ise güneş ya da yıldızlardı. Bu kadar da
olmaz, diye mi düşünüyorsunuz? Geçmişte bu imkanlardan yararlananlar
belli ki aynı şekilde düşünmüyorlardı. Bilgilerini kötüye kullanmış
ve bizi yüzyıllar süren karanlık çağlara götürmüş olmaları ne yazık!
Korkarım bu konulara ispat getiremiyorum. Sadece şunu söylemek
istiyorum: En azından, tesadüf faktörünü tamamen ortadan
kaldırmasalar da, hiç değilse tesadüfilikten kuşku duyulmasına yol
açacak kadar..kolektif şuur dışına alabildiğine gömülü gözüküyorlar.
Alıştırma -
Dışsallaştırma
Bu kitapta"
dışsallaştırma" terimini sık sık kullandım. Bunu tecrübe etmek
isteyen okuyucularıma nasıl uygulandığını veriyorum. Buradaki fikir,
şuurlu olarak psişeyi, uzay ve zamanın sınırlarının ötesine
dışsallaştırmaktır. Bu, mantal projeksiyonlarını bu gezegen ve
tarihiyle sınırlama eğiliminde olmuşlar için kolay bir şey değildir.
Bu nedenle alıştırmadaki ilk adım, Yeryüzünün sınırlarından
(bağlarından) kurtulmak şeklindedir. Gezegenimiz bir zaman bükümüne
kapatılmış olduğu için, bu, mesela Neptün'ün aylarında ya da başka bir
güneş sisteminde yaşayan birilerine göre çok daha zordur. Ancak
yapılabilir ve nasıl gerçekleştirileceği de şu şekildedir:
Uygulama
Bu dışsal zaman
çalışmalarında almaya alıştığınız pozisyonu alın; Tanrı! Tanrıça
sembolünüzü ve kişisel sembolünüzü unutmayın ve şu şekilde ilerleyin:
Kendinizi yeryüzünün üzerinde, yükseliyor şeklinde imajine edin ve
aşağı bakınca, kıtaların hatlarını, okyanusları, buzul bölgelerini
vb. görebilecek hale gelinceye, bunlar uzaydaki uydulardan alınan
resimlere benzeyinceye dek devam edin. Bu noktada durun ve dışarı,
gezegenimizden uzağa doğru; uzakta küçücük mavi bir noktaya
dönüşünceye kadar uzaklaşmadan önce bir an bekleyin. Sonra çevrenize
iyice göz gezdirin ve hangi güneş sistemine inmiş olduğunuzu görün.
Muhtemelen kendinizi, Jüpiter'in aylarından biri civarına ya da
Satürn'ün halkalarına yakın ya da Plüton'un dışında "Persefone"
gezegeniyle karşı karşıya bulabilirsiniz. (Bu gezegen astronomlar
tarafından teorik olarak kabul edilmiş olmakla birlikte, henüz
saptanamadığı için resmi bir adı yoktur ve güneş ailesine dahil
tutulmamaktadır.) Gevşeyin ve kendinizi yavaşça dış uzayın özgürlük
hissine alıştırın. Bir defa kendinizi, yeryüzünün bu negatif
etkilerinden kurtarınca, din ve kozmoloji dahil birçok konudaki
fikirlerinizde kökten bir değişiklik fark edeceksiniz.
Eski inisiyatik
uygulamalar yeni bir boyut kazanacak ve daha önce benimsediğiniz
inanç ve ibadetler konusunda kendinizi tamamen serbest
bırakabilirsiniz. Bu bazı arka daşlıklarınızın bozulmasına yol
açabilir ancak çok daha uygun dostluklar çok geçmeden yerlerini
alırlar.
Dışsallaşmaya
alıştıktan sonra, bu gezegenin hangi sıkıntılarından uzaklaşmak
istiyorsanız, bu amaca uygun bir yörüngeye geçiverin ancak parçalara
ayrılmamaya dikkat edin. Yani bugünkü yeryüzü zamanındaki halinizin
kısmı tarafından kabul edilmiş vazifeleri ihmal etmemek için,
ruhunuzun diğer parçalarıyla fazlaca kendinizi meşgul etmeyin. Psişenin
parçalanması, akıl hastalıklarına da yol açabilir; bu nedenle.sağ
beyin birçok soyut ya da zihin karıştıncı imajlarla ilgilenirken, sol
beyin mantığının denetimi daima elinde tuttuğundan emin olun. Sol
beyin denetimine sahip olduğunuz sürece, istediğiniz zaman tam
şuurluluk haline kolayca dönebilirsiniz. Ancak bu konuda zorluklarla
karşılaşıyorsanız, kişisel sembolünüze başvurun; bir gümüş kordon
vasıtasıyla şu anki bedeninize bağlı' olduğunu gözünüzün önünde
canlandırın ve Grek kahramanı Theseus'un, kendisine, Minotor'un
labirentine girerken Ariadne tarafından verilen ipi kullandığı
biçimde, siz de gümüş kordonu takip ederek aşağı doğru inin. Eğer
fazla çabuk inecek olursanız, miyoklonik bir sarsıntı yaşayabilirsiniz;
bu, uyku haline geçerken ya da tam uyanmadan önce çoğumuzun yaşadığı
bir şeydir.
Kendi güneş
sistemimizi iyice tanıdıktan sonra diğer galaksilere doğru gitme
isteği tabiatıyla ortaya çıkabilir. Bu konuda çok dikkatli olun çünki
dışsal zamanla ilgili olarak, eldeki okült ders kitaplarında
bulunmayan birçok şey vardır. Bunları nereden bulabilirsiniz? Sadece
tecrübe ile. Size önerebileceğim başka bir okul ya da sistem yoktur.
Zaman içinde diğer zaman yolcularıyla tanışabilir, onlarla tecrübe ve
fikirlerinizi paylaşabilirsiniz. Bu,' Afrika seyahatinizde bir
otobüs ya da dükkanda, aynı yerlerden dönmek üzere olan bir kişiyle
karşılaşmaktan farklı değildir.
Alıştırma
Kendi Kendi Kendine Şifa Verme, İstenmeyen Şartları Doğru Zaman Kuşaklarına Bırakma
Kendi Kendi Kendine Şifa Verme, İstenmeyen Şartları Doğru Zaman Kuşaklarına Bırakma
Bu alıştırma, hem
sıkıntılara hem de hastalıklara uygulanabilir. Yeryüzünün zaman
kuşağı içinde zaman yolculuğu yapmayı gerektirmektedir. Yani
dışsallaşmanıza ya da bizim gezegenimizin aurasını terk etmenize
gerek yoktur. Projeksiyon lineer zaman içinde, ileri geri yapılır.
Bir defasında bana bu alıştırma uygulanıp, sorunun burada, dünyadaki
tecrübelerle ilgili olmadığı görülürse ne olacağı şeklinde bir soru
sorulmuştu. Böyle bir durum son derece enderdir ve ilgilendirdiği
kişinin, şuuraltı dahi olsa, meselevi ele alıp dışsallaştırma
tekniğini gereğince ve gerekli olduğu yerde kullanabilmesi söz
konusudur.
Uygulama
Gevşeyin ve bütün
sembolik korumalarınızı kullanarak daha önce anlatıldığı şekilde
devam edin. Bir ucu yukarı, diğer ucu da aşağı bakan bir çift kristal
piramit tahayyül edin. Bu cismin ,yapının merkezinde bir daire yer
almaktadır. Zihin gözünüzü kullanarak bu çemberin içine girin ve
kendinizi iyice yerleştirdiğinizden emin olun. Tüm bu . yapı, yani
piramitler ve çember aksi istikametlerde olmak üzere dönmeye
başlayacaklardır. Çember saat istikametinde, piramit ise saat
istikametinin aksi yönde dönerler. Mantal resmin oluşturulması,
otomatik olarak, dönme etkisini yaratacak enerjileri harekete
geçirir.
Kendinizi karşıt
yönlerde dönen vasıtalar içinde bulunca, sürat de arttıkça; bütün
hareket hisleri kaybolur ve kendinizi zamansız bir girdapta asılı
vaziyette bulursunuz. Zaten alıştırma da bununla ilgilidir. Bundan
sonraki adım, atılmak istenen hastalık, rahatsızlık ya da sıkıntıları
dikkatlice gözden geçirmeyi gerektirir. Bunları elle tutulur biçimde
tahayyül edebiliyorsanız çok daha iyi olur. Mesela bir büyüme, sizden
bir parça olmayan çirkin bir topak gibi görünebilir; bir ülser "iç
organlarınızda" vınl vırıl dolaşan küçük bir kemirgen olarak
düşünebilir; mantal gerilim ise, iki kutup arasına bağlanmış gergin
bir tel ya da lastik bant olarak göz önünde canlandırılabilir. Bu
imajı çemberimiz üzerine,iki hareketli bölge arasındaki kuvvet
alanına projekte edin. Tıpkı geniş bir perde üzerinde olduğu üzere
bir resim ya da resimler görünmeye başlayacaktır. Bu sahnelerde
gözlenen zaman periyodu, kurtulmaya çalıştığınız rahatsızlık, hastalık
ya da sorunu kaptığınız dönemi yansıtır .. Bu konuda bir noktaya
dikkat edin. Burası eski Roma da olabilir, Borneo ormanları da; Söz
konusu karmayı edindiğiniz olayların bir çakımıyla bile
karşılaşabilirsiniz.
Diyelim ki
birilerinin sizin verdiğiniz emirlerle kötü davranışlara maruz
kaldığını hatta işkence gördüğünü görüyorsunuz. Zihin gözünde sahneyi
tersine çevirerek tekrar oynatın; öyle ki bu kişi eziyet yerine yardım
görsün ya da sizin emrinizle ölümden kurtarılsın. Bunu yaptıktan
sonra, bugünkü hastalığınızın sembolünü bu zaman bölgesine bırakın.
İster yere gömün, ister ateşe atın ancak ardınızda
bıraktığınızdan emin olun. Ancak, öncelikle, bu karmanın
edinimine sebep olan olayla barışincaya kadar, peşinizden
ayrılmayacağını da bilin. İşleri yoluna koymak iyidir ancak sevgi ve
affedicilik daima bulunmalıdır. Siz, kötü davrandığınız ruhtan özür
dilemelisiniz ve benzer bir biçimde zamanın tüm ana ve tali
yollarında sizden af dileyenleri de affetmelisiniz. Bu alıştırma,
sadece şu anki varoluşunuzda değil başka zaman kuşaklarında da geçmiş
hareketlerinizin sorumluluğunu üstlenmekle ilgilidir. Başarılı
olduğunuzu hissedince. bugünkü dünya bedeninize dönme isteği
düşüncesini kullanın ve, daire ve piramitlerinizden ayrılın. Zihniniz
denetleyici faktör olacaktır; yavaşça "şimdiye" döndüğünüzü
göreceksiniz. Bu yolculuklarda gördükleriniz konusunda etraflı ve
dikkatli notlar almayı ihmal etmeyin. Çünki dışsal zamanda yapılan
temas ve sağlam dostluklar kısa sürede, iç zaman seviyesinde de
kolayca tanınabilir hale geleceklerdir.
Sanırım
okuyucularımın da, benim gibi, bugünkü olaylarla hiç ilgisi
olmayan fakat senaryosu bu çağ ve bugünle uyumlu rüya tecrübeleri
yaşadıkları oluyordur. Bu alem, paralel evrenlerle doludur. Zaman
yolculuğunu öğrendikten sonra, bu süptil boyutlarda rahatça hareket
edebileceksiniz. Birine rastlayıp kendinizi yakın hissettiğinizde,
kendisini nerede ve ne zaman gördüğünüzü hemen hatırlayacaksınız. Bu,
geçmişte yeryüzünde, ya da başka bir . gezegende ya da gelecekte
olabilir. Çünki zamansızlık sözlüğünde bütün zamanlar birdir ve
bütün boyutlarda ve bütün seviyelerdeki her şey belli bir frekansta,
eşzamanlı olarak gerçekleşir. Yani aslında bir yerlere
"seyahat" etmiş olmayız, sadece frekans değiştiririz. Siriusyen
konsantrasyon uygulamasının büyük esrar da buradadır.'
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder