3 Kasım 2012 Cumartesi

TAURUS BOĞA TAKIM YILDIZI

BOĞA VE VENÜS’ÜN MİTOLOJİSİ
Siz de Oğlak gibi, Boğa olarak, Zodyak’m en eski takımyıldızlarından olma gibi bir ayrıcalığınız var. Boğa burcu, astrolojik olarak, cinsel zevkin ve üremenin bir burcu idi ve hâlâ de öyledir, çünkü Boğa doğduğu zaman, tabiat çok fazla cinsel istek uyandırıyordu ve bereketliydi. Burcunuzun sadece boğayı değil, kutsal bir boğayı temsil ettiğini duymuşunuzdur. Bu kutsal boğa üremenin sembolüdür. Tarihçiler, Boğa’nın takımyıldızlarının M.Ö. 4000 ile 2000 civarlarında adlandırıldıklarmı söyler. Eski zamanlarda, Mısır, Girit ve Asurlularda birçok heykel vardı, çünkü bu kültürler Romalılar gibi boğaya taparlardı. Boğanın üremeyi simgelemesi Mısırlı çiftçilere dayanır. Mısırlı çiftçiler Nil nehrinin tarlaları öküzlerle sürülecek kadar geri çekildiğinde, Boğa’nın gökyüzünde yükseldiğini fark etmişler.
Bu eski kültürlerde, Boğa’nın ve Ay tanrılarının mitolojileri birbirlerine bağlantılı giderdi. Boğa, dişi Ay’ın erkek rolünü üstlenirdi, çünkü eskiler her iki cinsin de yeni bir hayat ve yeni mahsul için gerekli olduğunu biliyordu. Bu arada, çiftçiler iyi bir mahsul alabilmek için dolunay ya da hilal ay yerine, belirginleşen ay (hilal ile dolunay arasındaki Ay’ın görünümü) vakti ekim yapılmasının iyi olduğunu düşünürlerdi. Astrolojik olarak, bu zamanlamayı anlayabiliyoruz, çünkü bugün biz bir şeye başlarken yeni ay zamanında yapılmasını tavsiye ederiz ve dolunayda da neticelerini alırız.
Eski zamanlarda, astrolojik Zodyak henüz gelişme aşamasındayken, Boğa Zodyak’m ilk burcuydu. Bu sıranın nasıl oluştuğu tam olarak bilinmemektedir. Ekinoksların sözde sapmalarından kaynaklanmış olabilir. Bunun anlamı, Zodyak’m ilk yıllarında ilkbahar noktası Nisan sonu ya da Mayıs başı yerine Marta rastlıyordu, tıpkı şimdiki gibi. Yine de, Boğa, Zodyak’m birinci ya da ikinci burcu olması önemli değil. Boğa’nın duyularının gelişmiş olmasından ötürü, bu burç Zodyak’m en iyi üreticilerinden biridir. Ona güvenen kişileri yarı yolda bırakmaz, somut neticeler almakta üstüne yoktur. O yüzden, bugün Koç Zodyak’m ilk burcudur. Boğa’nın tüm nitelikleri daimi kalacaktır.
Boğa takımyıldızının bir parçası olan Aldebaran, bu takımyıldızının en parlak yıldız idi ve hâlâ da öyledir. Gökyüzündeki on dördüncü en parlak yıldızdır. Boğanın gözleri olarak bilinir, çünkü Boğa’nın on beşinci derecesinde, takımyıldızının tam ortasında bulunur (Her bir burcun otuz adet derecesi vardır). Romalılar Aldebaran’ı ana yıldız olarak görürlerdi, çünkü astrologlar tüm boylamları bu yıldıza göre ölçerdi. Zodyak Kuşağı’nm başlangıç noktası olarak kabul edilirdi.
Boğa bereketli mahsulleri yaratmak için vardı. Kişiliğinin getirdiği sorumluluk duygusu gerekliydi. Başarıya ulaşmak için gerekli olan şey üç burçta mevcuttur (Boğa, Başak ve Oğlak). Astrolojik olarak, Boğa’nın işine ne kadar bağlı olduğunu biliyoruz1. Hedefine ulaşmak için sabırla çalışır. Boğa, ağır ve istikrarlı bir biçimde çalışarak tüm işlerin üstesinden gelir. Tarım işinde de tarzı aynıdır. Telaş etmeye gerek yoktur. Boğa, önümüzde kırmızı bir bayrak sallanmadığı sürece, bu şekilde davranmamız gerektiğini öğretir. Çünkü öyle bir durumda boğa öfkeli olacaktır. Bazı astrologlar, bu durumda Boğaların sakin halinden bir anda vahşi ve duygusal bir hale dönüştüklerini söylerler. Bu da dişilere ait özelliklerdir. Astrolojide, Boğa dişi olarak bilinir. Bu, Boğa kadını ya da erkeği feminen olduğu anlamına gelmez. Bunun anlamı, Venüs’ün yönettiğidir. Boğa erkekleri şarap, lezzetli yemek gibi hayatın zevklerinden daha fazla keyif alırlar. Bu hassasiyet dişilikten gelmektedir. Venüs’ün yönettiği bu burç, daha kültürlü ve zariftir. Sanatsal yetenekleri yüksektir.
Burada yer alan birkaç mitoloji Boğa’nın çok bilinen eğilimlerini ve şehvet düşkünlüğünü anlatmaktadır. Bu hikayeler, sevgiye, cinselliğe dayalı olduğu gibi, aynı zamanda Boğa’nın güçlüklerin üstesinden gelme yeteneğine de değinmektedir. Burada aynı zamanda, maddi başarıyı elde etmek için ne kadar ileri gidebileceğini anlatan bir hikaye de bulunmaktadır. Hikaye bir tuzağı anlatmaktadır, ne mutlu ki, tüm Boğalar bu tuzağa düşmezler.
İŞTAR VE GILGAMIŞ
Sümerler Boğa’yı Cennetin boğası olarak tanımlardı. Yakın mitolojide İştar (Venüs’ün daha şehvetlisi) haşin ve cesur bir erkek olan Gılgamış’a aşık oldu. İştar aşk hakkında kötü bir üne sahipti. Bağlı değildi, güvenilmezdi. Bu yüzden Gılgamış onu reddetti. İştar söylenerek babası Anu’ya gitti. Anu tanrıların kralıydı. Babasından, onu reddeden Gılgamış’ı öldürmesi için çok güçlü ve dev gibi bir boğa yaratmasını istedi. Bu boğa Cennetin boğası olacaktı. Bu hayvan Boğa (Boğa burcu) oldu. Gılgamış bu dev boğa ile savaştı ve zafer kazandı. Bazı uzmanlar Gılgamış’m hürmete layık bir yaşamı temsil ettiğini söylerler. İştar’m Gılgamış’ı öldürtmek konusundaki başarısızlığı ileride sahip olacağı gücüne sebep oldu. (Gılgamış mitolojideki ilk etkili kahraman olarak anılır ve “Kova ve Venüs’ün Mitolojisi”nde daha ayrıntılı ele alınacaktır.)
ZEUS’UN AŞKI VE EUROPA
Yunan mitolojisinden başka bir hikaye de cinselliği vurguluyor, ama aslında Boğa güzelliği ve inceliği sembolize eder. Göklerin tanrısı Zeus Sidon Kralının kızı Europa’ya aşık oldu. Zeus (Jüpiter) daha önce birçok kıza aşık olmuştur ama Europa kesinlikle farklıydı. Europa, nefes kesecek kadar güzel, masum ve gençti. Bir gün Europa “iki kıta”nm kadının şeklini aldığını ve kendisine hükmetmeye çalıştığını rüyasında gördü. Kıtanın birinin adı Asya’dır, diğer kadının adı yoktu, ama İkincisi Zeus’un sonunda Europa’ya sahip olacağım söyledi. Europa bu kabustan uyandı ve deniz kıyısına, arkadaşlarının yanma gitmeye karar verdi.
Hikayeye göre, Europa masum bir biçimde, tüm güzel çiçekleri şafak vaktinde yanma çağırdı. Tüm çiçekler Europa gibi, mükemmelliğe ulaştı, çeşitli renkler saçtı, çok yoğun ve mis gibi kokular yaydılar. Europa’nm haberi olmadan göklerin kralı Zeus, onu ve eşsiz güzelliğini seyrediyordu. Bu sırada, Venüs, Zeus’un kalbini delmesi için Cupid’i (aşk tanrısı) gönderdi ve Zeus aniden Europa’ya aşık oldu. Zeus Europa’yı baştan çıkarmaya karar verdi. Karısı Hera, uzaklardaydı ama Zeus çok yakışıklı bir boğa kılığına büründü. Çehresinde gümüş bir çember ve boynuzları da hilal ay biçimde idi. Europa ve arkadaşları bu heybetli güzellikten çok etkilendiler. Boğa Europa’nm önünde eğildi ve boynuzlarına çiçekler asmasına izin verdi. Europa boğanın sırtına bindi ve arkadaşlarını da çağırdı ama diğerleri daha binmeye yeltenirken boğa hızla ayağa kalktı ve denize daldı. Orada onları Zeus’un ağabeyi Neptün tanrısı (Poseidon) ve diğerleri karşıladı. Deniz salyangozları boynuzlarını savuruyor ve su perisi yunuslara biniyorlardı.
Europa’nm bu hareketli ortamdan başı dönmüş ve biraz da korkmuştu. Europa, boğanın boynuzlarına sarıldı ve mor elbisesini kuru tutmaya çalıştı. Europa, boğasının bir tanrı olduğunu düşündü, ama kimliğini tam olarak bilemiyordu. Nereye gittiğini bilmiyordu, evinden çok uzakta olduğu bu yerde onu yalnız bırakmaması için boğaya yalvardı. Zeus ona endişelenmemesi gerektiğini ve Girit’e gittiklerini söyledi. Zeus onunda bir ağacın altında sevişti ve Europa ona üç çocuk verdi. Bu çocuklardan ikisi Minos ve Rhadamanthus idi. İkisi de daha sonra, ölümün yargıçları olacaklardı.
AFRODİT VE YARIM DENİZ KABUĞU
Venüs’ün bir diğer ismi olan Afrodit “deniz köpüğünden doğan” anlamına gelmektedir. Okyanus’un yeşil köpüklerinden gelmiş ve yarım bir deniz kabuğunun içinde büyümüştü. Çok güzel ve uzun saçları vardı. Deniz ya da okyanus insanın bilinçaltının ve yaratımı simgeler. Efsaneye göre, Venüs’ün sevgilileri onun altın bir ışık altında yıkandığını söylerlerdi. Bir tanrıça gibi, sevgililerinin beş duyularına hitap eder ve aşk kıvılcımları saçardı. (Venüs’ün görevi evlilik yaratmak değil aşkı başlatmaktır diğer gezegenler bu sonucun etkilerinden uzaklaşmış olmalıdırlar. Bunu daha sonra Terazi burcunda göreceğiz.)
KRAL MİNOS VE MİNOTAUR
Minotaur hakkmdaki bazı mitolojiler, Boğa’nın sevgilisine verdiği desteği ve sevdiklerinin korkularını yenmesine yardımcı olduğunu gösterir. Hikayede, Posiedon (Neptün) Kral Minos’a sıradışı ve çok çekici bir boğa gönderir ve onu kurban etmesini emreder. Ne var ki, Kral Minos bu güzel hayvanı tutmaya karar verir. Neptün ve tanrılar buna çok sinirlenir o yüzden buna karşılık kralın karısı Kraliçe Pasiphae’nm şehvet duygularını azdırır. Kraliçe boğayla ilişkiye girer ve sonra ona bir çocuk verir. Bu çocuk yarı insan, yarı boğa olan bir canavar olan Minotaur’dır. Ne yaptığını bilmeyen Kral Minos bu hayvanı saklar ve büyük kaşif ve labirentin mimarı Deadalus’dan bu hayvanın kaçamayacağı bir yer inşa etmesini ister. Minotaur’ı hapsederler ama kurban edilen insanlar bu yaratık için yeterli olmamaya başlar. Hatta bu canavar giderek daha çok isteklerde bulunur ve giderek daha fazla insan kurban edilmeye başlar.
Kral Minos, Boğa burcunun şiddete ve önüne geçilemez tutkularına esir olma eğilimini yansıtmaktadır (aslında bu Akrep’in etki alanıdır) ama bu tutkuları giderek büyüyünce ona zarar vermeye başlayınca, Boğa bununla başa çıkamayacağını anlar. Kral Minos’un bu canavarla başa çıkabilmek için yaptıkları saldırgan bir tutumdan ziyade, pasif bir tutumdu. Onu hapsetti. Bu Boğa’nın tipik bir davranış biçimidir. Boğa sakin kalmayı tercih eder çünkü asıl canavar onun içindedir. Yine de, sürekli kendini kontrol ederek sakin kalmaya çalışmak da iyi bir şey değildir. Boğa kendi pasifliğinin esiri olabilir. Boğalar bazen yaşamla mücadele etmek yerine, gelişi güzel yaşamayı tercih edebilirler.
Kral Minos’un hikayesinin devamında, Yunanistan’a, bu yaratığı beslemek için yeni kurbanlar getirilir. Theseus bu kurbanlardan biridir. Theseus canavarı öldürmek ister, o yüzden Kral Minos’un kızı Ariadne’den yardım ister. Ariadne, Theseus’a bu istekleri bitmeyen yaratığın bulunduğu bodrum katma giden yolun haritasını verir ve korkusuzca Theseus’un yolunu aydınlatır. Sonunda Theseus Minotaur’u vahşice öldürür ama Ariadne’yi kalpsizce ortada bırakır. Ariadne, ona yardım etmekle, onun kahraman yönünü ortaya çıkarmıştır, ama o kızı terk etmiştir (Ariadne daha sonra Dionysus’la yeni bir ilişkiye girer).
Bu hikayede, Boğa’nın sevgilisine nasıl ışık tuttuğunu görüyoruz. Aşkın gücüyle, sevgilisinin kendi potansiyelini keşfetmesi için ona yardım ettiğini öğreniyoruz. Eski zamanlarda, genellikle kadınlar erkeklerinin yanında yer alırdı, engelleri aşmasına yardım ederdi ama şimdiki zamanda bu durum tam tersine dönmüştür. Erkekler artık eşleri için aynı şeyi yapmaktadır. Boğa genellikle destek olmayı sever ve bunu çok da iyi yapar.
Yine de, Theseus’un Ariadne’ı bu şekilde yüzüstü bırakması kötü bir davranıştı. Bu sürekli tekrarlanan konu, Boğa’nın, biri artık yeteri kadar güzel değilse ve artık işe yaramıyorsa yüzüstü bırakacağı fikrini akla getiriyor. Venüs şu soruyu sormamıza neden oluyor. Eğer bu topraklar için yeterince iyi değilsek ne olacak? Bu hikaye, Venüs’ün güzelliğe, lükse ve egemen olmaya daha fazla eğilim olduğunu gösteriyor ve uyarıyor. Yüzeysel şeylere fazla önem vermek incitici olabilir. Bu hikayede, Ariadne’nin durumunda, olayları değiştirebilmek için yapılabilecek fazla seçenek yoktu ama bu hikaye “hayatın adil olmadığı”nı hatırlatıyor. Boğa sonunda maddi şeylerin bir ilişkiyi oluşturamayacağını keşfediyor. Bir ilişki de kişilerin önemli değerlere ve niteliklere kıymet vermesini umut ediyorum. Elbette bu Venüs’ün görevi değil (Venüs ilişkileri başlatır, ama sürmesi için bir şey yapmaz). Diğer gezegenler buna yardımcı olacaktır ama bu zor bir hedeftir.
MİDAS VE ALTIN DÜNYASI
Boğa’ya uyarlanan başka bir mitoloji daha vardır. Bu hikayeyi çocuklar bile bilirler. Bu Kral Midas’m ders veren öyküsüdür. Kral Midas, tıpkı Boğa gibi servete önem verirdi ama Boğa’nın aksine, her anlamda materyalistti. Kral Midas çok daha fazla altın istiyordu ve bu dileği kabul oldu. Sonunda altının her şeyi elinden aldığını gördü. Hikayeye göre, dokunduğu her şey aniden altına dönüşüyordu. Bu masal, Boğa’yı, mala fazla önem vermemesi konusunda uyarmaktadır. însan ilişkileri her şeyden değerlidir. Bu hikaye, Venüs’ün ilkesini fısıldıyor gibi görünüyor: İnsan sevgisi olmadan hayat boş ve anlamsızdır.
Bu burcun en önemli yeteneklerinden biri kaynakları çok iyi kullanması ve büyütebilmesidir. Çiftçiler toprakla uğraşır ve farklı metotlar uygulayarak, tabiatın nimetlerinden en iyi biçimde faydalanmaya çalışırlar. Bir şeyi yetiştirmek, istikrar ister. Yavaş bir süreci olan işlerde sabır çok önemlidir. Boğa’da da bu yeteneklerden bolca bulunmaktadır. Önemli nokta, ne kadar çok kaynağınızın olduğunu görebilmektir ve bu kaynakları kullanmayı iyi bilmek gerekir. Boğa, büyümeyi arttırır ama kontrolden çıkmasına izin vermez. Bir toprak burcu olan Boğa, bu gelişmeyi dengede tutar ve bu yüzden, Boğa’nın yetiştirdiği yiyeceklerin bereketi insanlar için güven oluşturmaktadır. Yiyecek kendi hayatım, ailesini ve toplumun yaşamını devam ettiren bir öğedir. Bu yüzden Boğa büyük bir üreticidir. Yatırımları büyütürken, kendisinin ve diğerlerinin geleceğini de garanti altına alır.

Taurus (takımyıldız)


Taurus
Taurus
büyütmek için tıklayınız
Kısaltma Tau
Tamlayan Tauri
Simge Boğa
Bahar açısı 4 sa.
Yükselim 15°
Alan 797 derece kare
17. sırada
Ana yıldızlar 7
En parlak yıldızı Aldebaran (α Tau)
(Kadri 0.9)
Bayer/Flamsteed
yıldızları
30
Gezegeni olduğu
bilinen yıldızlar
3
Parlak yıldızlar
(kadir < 3)
4
Yakın yıldızlar 2
En yakın yıldız 10 Tau (44.7 IY)
Messier nesneleri 2
Göktaşı yağmurları Taurids
Beta Taurids
Çevreleyen
takımyıldızlar
Auriga
Perseus
Aries
Cetus
Eridanus
Orion
Gemini
+90° ve −65° enlemleri arasında görülebilir.
En iyi Ocak ayında saat 21:00'de görülebilir.
Taurus ya da Boğa takımyıldızı (sembolü: Taurus.svg), zodyak kuşağı takımyıldızlarından biridir. Taurus adı Latince'de boğa anlamına gelir. Boğa, kuzey yarımkürenin kış gökyüzünde geniş ve göze çarpan bir takımyıldızdır. Batısında Koç, doğusunda İkizler, kuzeyinde Kahraman ve Arabacı, güneydoğusunda Avcı, güneyinde Irmak ve güneybatısında Balina takımyıldızlarıyla çevrilidir.

Dikkat çekici özellikleri [değiştir]

Bu takımyıldızın en parlak yıldızı, turuncu renkli K5 III sınıfından bir dev yıldız[1] olan Aldebaran'dır. Bu isim, Arapça'da takip eden anlamına gelen sözcükten yerleşmiştir.[2] Boğa'nın yüzünü V ya da A şeklinde görülebilecek bir yıldız deseni şekillendirir. Yüzün ana hatlarını, Büyük Ayı Hareketli Grubu'ndan sonra belirgin en yakın açık yıldız kümesi olan[3] Hyades'in parlak üyeleri belirler.[4] Bu tasvirde Aldebaran, boğanın "Avcıya (Orion, güneydoğusunda uzanan takımyıldız) tehditkâr biçimde ters ters bakan" kan çanağına dönmüş gözünü oluşturur.[5]
Boğa takımyıldızı bölgesinin kuzeydoğusunda kalan çeyreğinde, en bilinen açık kümelerden olan ve çıplak gözle kolayça seçilebilen Pleiades açık kümesi bulunur. Bu kümenin en belirgin yedi yıldızı en az altıncı kadirdendir, bu yüzden Yedi kızkardeşler ve yalnızca Türkçe'de Yedi Kandilli Süreyya olarak da bilinir. Ne var ki, küçük bir teleskopla dahi bu kümenin yediden çok daha fazla yıldızı görülebilir.[6] Aldebaran, gökkürenin hareketi esnasında gökyüzünde Pleiades'i izliyor olmasından ötürü "takip eden" anlamındaki adını almıştır.[2]
Batısında Boğa'nın boynuzları, birbirinden 8° ayrık iki yıldız sistemi Beta (β) Tauri ve Zeta (ζ) Tauri tarafından oluşturulur. Beta Tauri beyaz, B7 III sınıfından dev bir yıldızdır. El Nath olarak da bilinir. Bu sözcük Arapça'da "toslamak" anlamına gelir. Takımyıldızdaki en parlak ikinci yıldızdır ve Arabacı takımyıldızıyla Boğa takımyıldızının sınırındadır. Zeta Tauri 133 günde bir yörüngesini tamamlayan bir tutulan çift yıldızdır.[1]
ζ Tau yıldızının bir derece kadar kuzeybatısında bir süpernova kalıntısı olan Yengeç bulutsusu (M1) bulunur. Bu genişleyen bulutsu, 4 Temmuz 1054 tarihinde Dünya'dan gözlenmiş bir Tip II süpernova patlaması sonucu oluşmuştur. Bu patlama, Çinlilere ait tarihi yazıtlarda da belirtildiği gibi, gündüz boyunca da görülebilecek kadar parlaktı. Süpernova en parlak zamanında -4 kadire ulaşmıştır fakat günümüzde bulutsunun parlaklığı 8.4 kadirdir ve gözlemek için bir teleskop gerekmektedir.[7][8]
Taurus en iyi kasım - mart arası gökyüzünde görülebilir.

Tarihi ve mitolojisi [değiştir]


Boğa, Urania's Mirror'da (1825'te Londra'da yayımlanmış bir takımyıldız kartları seti) tasvir edildiği şekilde.

Johannes Hevelius tarafından yapılmış Boğa takımyıldızı tasviri
Bu takımyıldızın boğayla ilişkilendirilmesi çok eskilere dayanmaktadır. Bakır çağında bu şekilde ilişkilendirildiği kesin olarak bilinmesine rağmen bazı bilim insanları bu ilişkilendirmenin yontma taş devrinin sonlarına dayandırılabileceğini söylüyorlar. Münih Üniversitesi'nden Michael Rappenglück, Lascaux'deki (yaklaşık olarak MÖ 15.000 yılından kalma) mağaralardaki Boğalar Salonu'ndaki bir mağara resminde, Boğa'nın bir Pleiades tasviriyle birlikte yer aldığını düşünmektedir.[9] Ne var ki bu iddialar geniş çaplı olarak kabul edilmiş değildir.[10]
Boğa bakır çağı ve erken tunç çağında, ilkbahar ılım noktasını işaret etmiştir. MÖ 23. yüzyıl yakınlarında Pleiades, gökyüzünde Güneş'e en çok ilkbahar ılımında yaklaşıyordu. Babil astronomisinde, bu takımyıldız MUL.APIN'de GU4.AN.NA, "Cennetin (Göklerin) Boğası" olarak adlandırılmıştır.[11] Akatça'da adı Shũr olarak geçer.[12] Yunan mitolojisinde Boğa, efsanevi Fenikeli prenses Europa'yı kaçırmak için büyüleyici bir boğa şeklini almış Zeus ile ilişkilendirilir.

Kaynaklar [değiştir]

  1. ^ a b Burnham, Robert (1978). "Three". Burnham's Celestial Handbook: An Observer's Guide to the Universe Beyond the Solar System (revised bas.). Courier Dover Publications. ss. 1807–1830. ISBN 0486236730. 
  2. ^ a b Schaaf, Fred (2008). The Brightest Stars: Discovering the Universe Through the Sky's Most Brilliant Stars. John Wiley and Sons. ss. 197. ISBN 0471704105. 
  3. ^ Inglis, Michael D. (2004). The Observer's Guide to the Northern Milky Way.. Springer. ss. 184. ISBN 1852337095. 
  4. ^ Olcott, William Tyler (1907). A Field Book of the Stars. New York ve London: G.P. Putnam's sons. ss. 96. http://books.google.com/books?id=47IAAAAAMAAJ&pg=PA96. Erişim tarihi: 2009-06-30. 
  5. ^ Sasaki, Chris; Boddy, Joe (2003). Constellations: The Stars and Stories. Sterling Publishing Company, Inc. ss. 106. ISBN 1402708009. 
  6. ^ Marx, Siegfried; Pfau, Werner; Lamble, P. (1992). Astrophotography with the Schmidt telescope. Cambridge University Press. ss. 80. ISBN 0521395496. 
  7. ^ Hawkins, Gerald S. (2002). Mindsteps to the cosmos. World Scientific. ss. 231. ISBN 9812381236. 
  8. ^ Covington, Michael A. (2002). Celestial Objects for Modern Telescopes. Cambridge University Press. ss. 240. ISBN 0521524199. 
  9. ^ Institute for Interdisciplinary Science
  10. ^ BBC News | Ice Age star map discovered
  11. ^ John H. Rogers, "Origins of the ancient contellations: I. The Mesopotamian traditions", Journal of the British Astronomical Association 108 (1998) 9–28
  12. ^ Allen, Richard Hinckley, "STAR NAMES Their Lore and Meaning", pg 382, Dover Publications, 1899 (1963) ISBN 0-486-21079-0

Referanslar [değiştir]

Dış bağlantılar [değiştir]

Boğa Kültü ve Sembolizm

Torların ülkesi, boğaların ve yüksek yerlerin ülkesi; ışıkların ülkesi olarak bilinen yerdir Anadolu. Çatalhöyük’ten güneye bakınca, adını kutsal boğadan alan Toros Dağları’nın gözlenebilmesinin; eski uygarlıkların yüksek yer tutkusu ve yüksek yerlere kutsal merkezler inşa etmelerinin, vahiy sisteminin yüksek dağlarda vuku bulmasının ve Şanlıurfa Göbeklitepe’de 12 bin yıl önce elle yapılmış olan tepenin Anadolu topraklarında olmasının bir anlamı olmalıdır.
Taurus dağları yani Boğa Dağları (Binboğa Dağları da deniliyor), Akdeniz bölgesini baştanbaşa Hatay, Antakya ve Suriye’ye kadar uzanan dağlardır.

Boğa yeniden doğuşu, yeniden başlangıcı simgelemiş çağlar boyu. Bu dağlara boğa ismi verilmesi de tesadüf olmasa gerek. Çünkü dünya coğrafyasında, tekrardoğuşa inanılan ve en çok tekrardoğuş vakalarının görüldüğü yerlerdir bu bölge.
MÖ 4500 yıl önce evcilleşen boğa ya da öküz, Anadolu ve Mezopotamya çevresinde, güç ve üreme, toprak ve tarım üzerinde etkili olmuştur.
Aynı zamanda boğa, Mısır’da kutsal kabul edilmiştir ve boğaların Tanrısı Apis, Tanrıça İsis’i temsil etmiştir. Boynuzları arasında bir güneş ve bir ay diski taşıyan Apis, ölüm ve yeniden doğum tanrısı olarak da kabul edilir.
Aslanın boğayı ısırma figürü Diyarbakır Ulu cami girişinde de yer almaktadır.
Mezopotamya’da Ay Tanrısı Sin’e boğa biçimi verilmiş, Mısır’da da Ay Tanrıçası “yıldızların boğası” olarak kabul edilmiştir.
Yaklaşık olarak 6500 yıl önce evcilleştirildiği sanılan boğa ya da öküz, Anadolu ve yakın çevresinde güç ve üremenin yanı sıra, toprağın sürülmesi ve tarımsal üretim üzerindeki etkin rolü nedeniyle de saygı görmüştür.
Boğa kültü MÖ 2700-2000 yıllarında başta Girit olmak üzere Kıbrıs, Sardunya Adası ve Malta Adalar’ında da oldukça yaygındı. Bugün bile Malta’da, kötülükleri uzak tutmak için, Anadolu’nun pek çok yerinde de önümüze çıktığı gibi, ev duvarlarının yüksek noktalarına boğa başları, boynuzları asmaktadırlar.
Boğa simgesi aslında yeniden doğmanın simgesidir. Çünkü gücü, verimi ve kuvveti temsil ettiği için bahar aylarına denk gelen süreçte boğa burcunun denk gelmesi de bilinçli olarak kullanılmasından dolayıdır.
Hitit başkenti Hattuşaş’taki Yazılıkaya Tapınağı’nın ana sahnesinde gösterilen tanrıların önemi, üçgen biçimli şapkaların dış kenarlarına yerleştirilmiş boğa boynuzlarıyla belirtilmeye çalışılmıştır. Örneğin, Hattuşaş kentinin gök tanrısının şapkasının ön dış kenarında 6 boynuz varken, Hitit ülkesinin en büyük gök tanrısı Teşup’un şapkasının ön ve arka kenarlarında toplam 12 boynuz bulunmaktadır.
Yunan mitolojisinde, ölümlü bir güzel kıza aşık olan Zeus, boğa şeklini alır.
Hala nereden geldikleri tam olarak bilinemeyen ve ondokuzuncu yüzyıla kadar keşfedilmeyen çok tanrılı uygarlık Hititlerde boğa, en büyük Tanrı Gök Tanrısı’ydı. Yeniden yaşama gelmeyi simgeliyordu. Tanrı sembolü olarak kullanılması ve boynuzlarının birçok simgelerde yer alması, boynuz kulplu yöresel kap, evrenin simgesini taşıyordu.
Antakya mozaik müzesinde bulunan lahitlerde de simetri şeklinde boğa başları kullanılmıştır.
Hatta resimde görüldüğü üzere, aslanın boğayı ısırması tasvir edilmiştir.
Bakır çağı ve erken tunç çağı dönemlerine rastlayan bu tasvirler yeniden doğuşun, verimliliğin simgesi olan bahar aylarını simgelemektedir.
Taurus yani boğa takımyıldızı, kuzey yarımkürede ve kışın gökyüzünde görülmektedir. Kışın diye özellikle belirttim çünkü, eğer Mu ve Atlantis döneminde yaz aylarında görülen bu takım yıldız, kutupların yer değiştirmesi sonucu şimdi kışın görülmektedir. Bu takımyıldızının en parlak yıldızı Aldebaran’dır ve arapça kökenli bir kelimedir. Takip eden anlamındadır.  Takip ettiği ve ters ters bakan gözünü ifade eden Aldebaran yıldızı, Orion takımyıldızına bakmaktadır. Fakat Pleiades yedili yıldızı da takip ettiği için takip eden anlamı kullanılmıştır.
Boğa takımyıldızının kuzeydoğusunda kalan Pleiades kümesi yedi adet yıldızdan oluşur ve ismi yedi kız kardeşler ya da yedi kandilli süreyyadır.
Babil astronomisinde taurus yani boğa takımyıldızı, cennetin boğası ya da göklerin boğası olarak bilinmekteydi.
Fransa’da bir mağarada, boğalar salonu delinen bir mağara resminde, pleiades yani yedili sistem de yer almaktadır. Ve mağaranın tarihi MÖ 15.000′lere kadar dayanmaktadır.
Boğa takımyıldızının ve yedili sistem yıldızlarının bakır çağında yoğunlukla kullanıldığını da belirtmekteler. Bakır çağı MÖ beşbinlere dayanmaktadır.
Peki boğa neden bu kadar önemliydi, neden mağaralara çizildi, lahitlerin üzerine kabartma yapıldı, resmedildi?
İncelediğim eski uygarlıklara ait çizim, resim, heykel ve lahit, simgesel semboller, hep simetri şeklindeydi. Peki bu insanlar simetri ile ne anlatmak istediler. Görünen ve görünmeyen evrenin ikiz olduğunu mu anlatmaya çalıştılar.
Gördüğümüz evrenin dışında bir de görünmeyen evrenin de işlediğinden ve bunların ayrılmaz bir bütün olduğundan mı söz ettiler şifrelerinde? Simgelediler ve çağlar boyunca, binlerce yıl boyunca gözümüzün önünde durdular da biz bunları neden anlayamadık?
Boğa’nın simgeselliğini hemen hemen tüm kültürlerde görmekteyiz. Yeniden doğuşun, doğurganlığın, yaşamın ve göklerin simgesi olarak karşımıza çıkmaktaydı. Takımyıldızı ile de bir bağlantısı olabileceğini hatta köklerimizin belki de bu takımyıldızından geldiğini, ya da Nuh tufanında DNA örneklerimizin bu takımyıldızında saklandığı ve daha sonra da dünyaya tohumların ekildiğini de düşünebilir miyiz? Ve üstü kapalı simgesel olarak boğa figürleri her zaman yeniden dünyaya gelişi, yeniden doğuşu anlatmaya çalıştı üstü kapalı, örtülü ve bürünen şekilde.
Çok şey biliyorlardı fakat bunu ifade etmek için sembol dilini kullandılar, kendimiz bulalım ve keşfedelim diye deliller ve ipuçları bıraktılar. Kim bilir belki de bildiklerinin tam açıklanmasını istemediler. Çünkü bilgi öyle hemen öğrenilecek türden değildi ve bizim zamanımızda, onların değerli bilgilerinin heba olup gideceğini düşünmüş de olabilirler.
Boğa sembolünü incelemeye başladığımda yüzlerce veriye rastladım. Akdeniz bölgesinde dağların ismi, uygarlık amblemi, Mısır”da ve birçok uygarlıkta tanrı-ilah ismi ve simgesi, birçok lahit ve kutsal mekanlarda kabartma. Ve kutsal bir sürenin ismi. Hala tesadüf olabilir mi? Yeniden doğuşun, ölüp tekrar dirilmenin simgesi olarak da kullanılması şaşırtıcı olmadı benim için.
Bakara suresi, bakara: sığır, boğa, öküz anlamında.
“Sığırın bir parçası ile öldürülene vurun” dedik. (denileni yaptılar ve ölü dirildi.) Işte, Allah ölüleri böyle diriltir, düşünesiniz diye mucizelerini de size böyle gösterir. (Bakara suresi 67-73)
Tefsir kaynaklarının aktardığına göre, İsrailoğullarından birisi, zengin, fakat çocuğu olmayan amcasını, malını elde etmek için öldürmüş, sonra da cesedi bir başkasının evinin önüne bırakmıştı. Bununla da yetinmeyerek, “amcamı öldürdüler”, diye ortaya çıkınca, taraflar vuruşma Noktasına gelmişlerdi. İçlerinden biri, “ne diye birbirimizi öldüreceğiz. Işte Allah’ın peygamberi, ona başvuralım”, dedi. Durumu Hz.Mûsâ’ya aktardılar. Katil bulunamayınca Allah teâlâ onların bir sığır keserek, sığırın bir parçası ile ölüye vurmalarını emretti. Onlar, kesilecek sığırın niteliklerini sormaya başladılar. Nihayet nitelikleri belirtilen sığırı bulup kestiler ve parçasıyla öldürülen şahsa vurdular. Ölü dirilip, katili haber verdi. (Diyanet İşleri Tefsiri).
Sığırın nitelikleri, Kur’an da açıkça belirtilmiş, insanın içini açan sapsarı rengi ve çift sürülmemiş el değmemiş, boyunduruk altına girmemiş olmalı.
İçini açan sarı demek parlak ve göz alıcı sarı anlamında olabilir. Ve parlak sarı renk, ruhsallığa en yakın anlamındadır. Maddesel ortamda, ruhsallığın en zirve Noktası, yani en kaba maddenin içerisinde, ruhsal ışığın en yüksek Noktası, zirvesi anlamındadır. Ruhun enerjisinin en zirve Noktasının, maddesel ortamda yansıtılması anlamında.
Torların ülkesi, yüksek yerlerin ülkesi, ışıkların ülkesi, boğaların ülkesi; Anadolu…
Oğuz, öğüz, öküz: güçlü, dev boynuzlu manasına gelmektedir. Arapça’da ise, zülkarneyn; çift boynuzlu manasına gelmektedir.
Oğuz bir ünvandır, makamdır, tor inancının ifadesidir, ölüm ve dönüşümün ifadesidir, tor yüksek yerler yüksek makamlar inancının ifadesidir, ışık ülkesinin, ruhsal enerjinin, yüce yaradan’ın ışığının, yüksek makamının ifadesidir. Oğuz boyları ve oğuz soyu, bu inancı taşıyanlardan doğanların ve süre gelenlerin ifadesidir.
Oğuz Kağan; kendi döneminde, başına giydiği, boynuzları olan başlıkları ile ünlüdür.
Toros dağlarının adı tur oz·dan gelir. Oz/oguz öküz (boğa) demektir ve toros dağlarının diğer adı Binboğa Dağları’dır. (tarih kitapları)
Mitolojide erkek kahramanların başında boğa boynuzu vardır. İngiltere’de savaşçı İskoçların, Vikinglerin başında da boğa boynuzu vardır. Dünyanın yuvarlak olduğu bilinmediği devirlerde “dünya öküzün boynuzları üzerindedir” denirdi! Aslında dünyanın yuvarlak olmadığı anlamında kullanılmamıştır. Çok ezoterik bir mana içerir. Öküzün boynuzları arasında olması dünyanın, öküzün çekim alanında olduğu anlamını taşımaktadır. Tekrar doğuşun, yenilenmenin dünyası anlamına gelmektedir. Öküzün boynuzları arasındaki dünya, tekrar doğuşun, yenilenmenin, oz yani manyetik çekimin, ruhsal çekimin, ruhsal gücün, tanrısal gücün, ruh enerjisinin, kevser planının ve tüm yüce yaradan enerjisinin etkisi anlamına gelir. Fakat bazı zihniyetler dünyanın yuvarlak olduğu ya da olmadığı ile karıştırmışlardır. Öküz hareket edince deprem olur manası ile kafa karıştırmışlardır. Oysaki öküz boynuzu ile dünya yuvarlaklığı arasında bir bağ yoktur. Dünya zaten yuvarlaktır, öküzün boynuzları altında olmak başka bir manaya gelmektedir, daha derin, daha içsel, daha ezoterik ve daha gizli ilimleri içerir.
Oğuz/oz inanışı bilinen en eski inanıştır, tüm doğayı kucaklar ve sonraki tüm inanışlara zemin olmuştur.
Oz, bilimsel bir terim olarak da kullanılır. Magnetik ağırlık anlamındadır. Magnetik yani mıknatıs, manyetik alan anlamına gelir.
Oz değeri, manyetik çekim gücü anlamındadır. Etki etme gücü anlamındadır.
Dağlara çıkarak tapınmalar Anadolu’da M.Ö. onbinlere rastlar, Şanlıurfa Göbeklitepe’deki kazılardan bunu görmek mümkündür. Kutsal yerlerin dağlara inşaası, semavi dinlerin dağlarda vahiy yoluyla alınması, insanların yazın dağlara çıkması da bunun göstergesidir.
İnsanoğlunda hep yükseğe çıkma kaygısı vardır, inancı vardır. Mayalar, Aztekler, İnkalar, Eski Mısır, Rodos, Babil de bunları görmek mümkündür, yüksek yapılar, dağı andıran tepe misali yapılar yer almıştır.
Göklerde ne aranmıştır? Anadolu’ya neden torların, boğaların, ışıkların ve yüksek yerlerin ülkesi denmiştir. Kutsal sayılan birçok yerler Anadolu’da yer almaktadır. Toros Dağlarından (binboğa dağları), Efes Meryem ana, Antakya St.Pierre, Ağrı dağı, Arafat dağı bunlara sadece küçük birer örnektir.
Okhs kelimesi eski yunanca bir kelimedir, İngilizce de ox olarak bilinir, oğuz kelimesi ile aynıdır ve eski mısırda tekrar doğuşun, ölüm ve dönüşümün, yenilenmenin simgesi de ankh’dır.
Toltek, aztek, maya ve inka anlatılan hikayelerinde, oğuz hikayeleri yani dedekorkut hikayeleri ile çok benzerlik taşımaktadır. Aynı çocukları doğduklarında, bir kahramanlık ismi verilmesi için onun bir eylem gerçekleştirmesi gerektiği ile aynıdır. Ve anlatılan efsane hikayelerinde, Dedekorkut Boğaç han hikayeleri benzerlik taşımaktadır.
M.S. 6500’lerde Çatalhöyük’ten güneye bakınca, adını kutsal boğadan alan Toros Dağları’nın gözlenebilmesinin de bir anlamı olmalıdır. Dikkat çekici bir başka ayrıntı da boğa türbesi olarak adlandırılabilecek, boğa başları ve resimleriyle bezeli özel odalarda, boğa başlarının da Toros Dağları’na bakar biçimde düzenlenmiş olmasıdır. Çatalhöyük, dağ ile boğanın, boğa ile inancın özdeşleştiği bir coğrafyadır. Burada boğanın kendisi kutsaldır ve Çatalhöyük’te boğanın kurban edildiğine dair en ufak bir iz bulunamamıştır.

Görülüyor ki, Anadolu eski uygarlıklarında gelenek görenek, adetler, kullanılan semboller, kabartmalar, kayalara çizilen resimler ve özellikle de kelimeler, dünya üzerindeki bütün uygarlıklarla benzerlik taşımaktadır. Hatta farklı kıtalarda olması buna engel olmamıştır. Bunun nedeni tek kaynaktan yayılmış olma ihtimali çok güçlüdür. Çünkü ışıkların ülkesi Mu ve Atlantis, izleri Anadolu’dan özellikle de geçiş yolu olan Antakya üzerinden gerçekleştiyse bu çok güçlü bir seçenektir.
Mu ve Atlantis’in batışı bir son değil, bir başlangıçtı. Ve iki medeniyetin izlerini tüm dünyada rastlamak mümkündür. Ve Anadolu yani torların ülkesinin insanları da bu soydan geldiği, ya da etkilendiği de diyebiliriz. Irtibat yeri olarak da dağların, yani yüksek yerlerin kullanılmış olma ihtimali çok yüksektir, çünkü dağlar birer vortekstir veya vahiy kanalı ile ya ilahi akış yöntemi ile almaları da mümkündür. Çünkü tüm kutsal yerler dağlara yani yüksek yerlere inşa edilmiştir. Antakya da bu iki medeniyetin geçiş yeri yani köprü olarak kullanılmıştır. Medeniyetler şehridir ve tekrardoğuşun burada en çok rastlanmasının nedeni de budur. Çünkü toprak dönüşüm ve ölümün simgesidir, toprağa dönüş ve topraktan tekrar gelmedir. Medeniyete geri dönüştür, boğaların diyarına, boğaların dünyasına yeniden dönüştür.
Mu ve Atlantis’in yeniden doğuşudur, ölümün ve dönüşümün simgesidir, torların ülkesi, ışıkların ülkesidir.
Boğa’nın, Oğuz’un, öküz’ün açılımının aslında birlik olduğu anlayabiliriz. Güç kudret sahibi, ruh enerjisine sahip maddesel bedeni kullanan, ölüm ve tekrardoğuşlar zinciri içerisinde olan insan ırkı, tüm adamların birliği, bütünlüğü, çıkış Noktası, bitiş değil başlangıç, son değil, sonsuzluk anlamındadır.
Bu yüzden boğa figürü her uygarlıkta ve her devirde özellikle kullanılmış ve her zaman gizli bir anlam içermiştir. Tekrardoğuşun, yenilenmenin ve ölümün son olmadığı başlangıç olduğu ve dönüşümün sembolü olarak karşımıza her daim çıkmıştır.  Kartal, öküz yani boğa ve aslan ölümsüzlüğün, geri dönüşümün, dönüşümün ve tekrardoğuşun simgesel ifadeleri olarak her zaman kullanılmışlardır.
Hezekiel 1:10: “yüzlerinin benzeyişi ise, onlarda insan yüzü, sağda dördünün aslan yüzü, solda dördünün öküz yüzü, dördünün de kartal yüzü vardı.”
Yüksek yerler inancı tetikleyen unsurlar olmaya devam ediyorlar. Mayalar, İnkalar, eski mısırlılar, Tibet ve daha nice eski uygarlıkların yüksek yer tutkusu ve yüksek yerlere kutsal merkezler inşa etmeleri, vahiy sisteminin yüksek dağlarda vuku bulması ve en sonunda da Şanlıurfa Göbeklitepe’de bulunan ve elle yapılmış olan tepenin 12 bin yıl önce yapıldığının kanıtlanması bunu açıkça ortaya koymaktadır.
Antakya’da kutsal sayılan tüm türbe, ziyaret yerlerin, kilise ve mağaraların yüksek yerlerde inşa edilmiş olması da bu gerçeği tamamen doğrulamaktadır. Yüksek yerlere çıkma, oralarda ibadet edilmesi, insanlık kadar eski olmaktadır neredeyse.
Yüksek yerler ülkesi Anadolu’nun ismi de torların ülkesi anlamına gelmektedir. Torların ülkesi, boğaların ülkesi, yüksek yerlerin ülkesi, ışıkların ülkesi Anadolu.
Yüksek yerlerde yaradana kavuşma isteği, daha yakın olma isteği mi arandı binlerce yıl. Yüksek yerlerin enerjisi mi alınmak istendi yoksa oralardaki gizemin kokusunu mu duymak istendi?
Bunu her ne kadar tahmin etmeye çalışsak da, yüksek yerlere çıktığımızda, gerçek dünyayla ilişkimizin ne kadar kesildiği, huzur bulduğumuz da bir gerçek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder