Yıldız kümesinde son 100 milyon yıl içinde oluşmuş sıcak mavi yıldızlar başı çekmektedir. Astronomların hesaplarına göre Ülker yıldız kümesi gelecek yaklaşık 250 milyon yıl boyunca varlığını sürdürdükten sonra dağılacaktır.
Kümenin parlak yıldızları adlarını Yunan mitolojisinden almıştır: Sterope, Merope, Electra, Maia, Taygete, Celaeno, ve Alcyone, yedi kızkardeşi temsil eder. Yine kümedeki parlak yıldızlardan Atlas onların babaları, Pleione ise anneleridir. Aşağıdaki liste kümenin parlak yıldızlarının ayrıntılarını vermektedir: Mitolojide Ülker, Boğa'nın omuzundaki bir damga biçimindedir. Boğa'nın boynuzları, Hyades'den sola aşağıya Arabacı'ya doğru uzanır. Kümedeki yıldızların isimleri, Yunan mitolojisinde Atlas ve kızları Alcyone (Alsiyon ok.), Merope, Electra, Sterope, Celaeno (Selano ok.), Maia (Maya ok.) ve Taygete ile eşi Pleione'ye ayrılmıştır. Burçları, ekinlerin olgunlaşma zamanı ve deniz mevsiminde görünürdü. Efsaneye göre, Zeus, Titan'larla olan savaşında, zaferi kazandıktan sonra, savaşta karşı tarafı tutan Atlas'ı, yeri ve gökleri sırtında taşımaya mahkûm etmiş; giderek yeryüzü ve gökyüzü haritalarını içeren kitaplar, bu nedenle Atlas diye isimlendirilir olmuşlardır. Bu gelenek günümüzde de sürmektedir. Ülker, yani bu yedi ilahi kız kardeşin güzel olduklarına inanılırdı. Güzellikleri nedeniyle Olympos'lu bazı tanrılarla ilişkileri de olmuştur.
Ülker'in görünen yıldızları Yedi Kızkardeşler olarak da bilinir. Doğulu ve batılı pek çok şair, eserlerinde bu yıldız kümesine atıfta bulunmuştur. Bunlar arasında Homeros, Ömer Hayyam, Hafız, Sadi, Milton... sayılabilirler. Mehmet Akif'in Çanakkale Şehitleri şiirinde geçen "yedi kandilli Süreyya" da Ülker olmalıdır. Fakat pek çok insan çıplak gözle kümenin yalnızca altı yıldızını görebilir. Bir varsayıma göre, yıldız ve takımyıldızlara ilk kez isim verenler zamanında, kümedeki yedinci yıldız da görülebilecek kadar parlaktı veya her nasılsa yedinci yıldız da farkedilmiş olmalı. Eski denizciler, bu gruba yelken açma yıldızları derler, yalnızca Ülker'in gözüktüğü dönemlerde denize açılırlarmış. Görünmediği zamanlar fırtınalar yakın sayılırmış.
Ülker için kullanılan diğer önemli isimler:
- İbranice - כִּימָה
- Arapça - ثريا (Süreyya)
- Korece - 좀생이별 (Jomseng-yiByul)
- Japonca - (Subaru)
- Maori - (Matariki)
- Sanskritçe - (Kṛttikā)
- Fars ve Hint - (Pervîn)
Pervin (Ülker/ Süreyya) Yıldızı Evren
ve Uzayın (Ars, Arş ve Kürsi’nin) Kapısı mı?
!
!
Derleyen:
Abidin ÇETİN, Emekli Öğretmen, Çorum, 16.06.2009 ( abidin-cetin@hotmail.com isases.bir.tc
)
!
İnternetin acemisi olarak gezinirken birblog.ac sitesine
rastlayıp isas.es.bir.tc adıyla kayıt olmuştum. Forum ve yorumları
okurken bidusun, bilgininatesi, yarihicab, pervin, sonkale blogları
dikkatimi çekti ve sabaha kadar yorgun gözlerle ziyaret etmeye ve bu
araştırmacı gençleri takdir ve tebrik etmeye çalıştım.
Yardımsever Pervinin Turqa blogunun aydınlığı, parlaklığı ve
ışıltısı çok dikkatimi çekti. Sonra da Pervin adının anlamı kafama
takıldı ve internette, kitaplarda, dosyalarımda ve ansiklopedilerde
araştırmaya başladım ve Pervin’e söz verdiğim ve adına denk gelen bu
yazı ortaya çıkmış oldu. Bakalım hoşunuza gidecek mi?
Meğerse Farsça (Persçe/ Parsça) Pervin’in Türkçesi Ülker,
Arapçası Süreyya imiş. Kur’an’daki Şir’a Takımyıldızının ise
Sirius-Orion Takımyıldızı olduğu söylenmektedir.
!
Kur’anda Yedi Kat
Gök Kavramı, Türklerde Dokuz Kat Gök İnanışı
!
!
!
!
Tevrat,
İncil ve Kur’an’da Adem as.dan Muhammed as.a kadar Adem, İdris
Zülkarneyn, İlyas, İsa, Muhammed as.ların 7 Kat Ars Göklerine (Arş ve
Kürsi’ye kadar da 9 Kat Göklere) İsra (1, 60) ve Mirac (Necm 1-18)
yaptıkları anlatılır. Türklere gelen elçiler de bunları anlatmış olmalı
ki Türklerde Dokuz Işık İnanışı ve Düşüncesi Töre olup gelmiştir.
Araştırıp düşünmeyen cahiller ve gafiller de Türklerin Dokuz Işık, Gök
Börü, Ergenekon (Ergani-Maden-Diyarbakır veya Kehf) söylenceleriyle alay
edip durmaktalar. Bakalım bilinmeyen gerçekler nasıl? (Bizi bizden iyi
bilen Alman casusu Rudolf Von Sabottendorf gibi uyanıklar da 1901-1908
yılları arasında Berin’de ve İstanbul’da Agarta, Şambala, Thule,
Ergenekon Tarikatları kurarak saf torik Bön Türk Aydınları
yönlendirmemiş mi?… Bakınız: Bilinmeyen Hitler, Aytunç Altındal, Dünya
Tarihinin Perde Arkası, Turgut Gürsan, Karınca Yy.)
!
“(7 Kat Ars,
Arş, Kürsi) Dokuz Kat Göklerden İndirilen Işıklarda şöyle buyurulur:
!
“…O öyle bir Allah’tır ki, 7 kat göğü ve 7
kat yeri yaratmıştır. Allah’ın emri ve kazası bunların arasından inip
duruyor. Bilin ki, Allah her şeye Kadir’dir ve her şeyi ilmiyle
kuşatmıştır.” Taha 65/17
!
Türklerdeki
Dokuz Işık Düşüncesi ve İnanışı onlara da nebiler gönderildiğinin
günümüze kadar ulaşmış delillerindendir, zekacı-akılcı-nefisçi-şeytancı
deliler anlamazdan, duymazdan, görmezden, bilmezden gelseler de! Kök
Teng Ri (Ra/ Re/ Rı/ Rab) İnancı’nı bugünkü Altay-Sayan Tuva Türkleri
gibi Hamlık (Kamlık/ Kamanlık/ Şamanlık/ Kay-Manlık/ Ulu-Adamlık veya
Işı-Manlık) saysalar ve sansalar da! Ancak sonunda Rabb’e inandığını
söyleyen İbrani-İsrail rableri (erbabı/ eğitmenleri, kahinleri/
kohenleri/ habercileri, levileri, hahamları, keymanları/ ulukişileri)
Rablerinin 7 kat göklerden Kutsal Ruh’a (Cebrail’e) indirttiği Kutsal
Kitapları eksiltip artırarak ve değiştirerek bozmuşlardır. Geçenlerde
Ata Tv’de Tuva Türklerindeki Hamlık Geleneğini anlatan bir belgesel
gösteriliyordu. Mungul Tuvaları, bizim Kaman (Şaman) dediğimiz Kök Teng
Ri Töresi’nin (Dininin) törencilerine Ham diyorlardı. Ham sözü
Türk-İslam Hikmeti’ndeki (Tasavvufundaki/ Bilgeliğindeki) “Hamdım,
piştim, yandım!” olgunlaşma aşamalarını hatırlatmıyor da
değildi. Fakat ne yazık ki Kök Teng Ri Töresi unutulup bozuldukça
Hamlara (Ham Olduğunu Anlayıp Olgunlaşmak İsteyen Ulu Kişilere) Otacılık
ve Ruhçuluk-Cincilikten başka yapacak bilgi ve beceri kalmamıştı.
Ama Cin
İblis ve Cin Şeytanları ile işbirliği yapmakta en ileri gidenler ise Hz.
İdris Zülkarneyn’in Atlantis’ten Mısır Sais’e gelmesinden Hz. İsa’nın
göklere yükselmesine ve Kudüs’ün Romalılarca yıkılmasına kadar ve daha
da sonraları Kal-dani, İbrani, İsrail Maçon (Duvar Ustası) Biraderlik/
Kardeşlik Tarikatları olmuştu. Almış ve alları ile Allah’ın kullarını al
ile aldatıp sömürebilmek ve her ülkenin baygın aydınlarını
yönlendirebilmek için gizli örgütler kurmuşlardı.
!
“Resulüm de ki; -Cebrail’e düşman olanlar bilsinler ki,
Cebrail Allah’ın izniyle senin kalbine insanlara doğru yolu gösterici ve
müjdeleyici olan daha önceki kutsal kitapları da teyid eden Kur’an’ı
indirmiştir.
Allah’a, melelerine, resullerine, Cebrail ve Mikail’e düşman
olanlar bilmelidirler ki, Allah kafirlerin (gerçeği gizleyenlerin)
düşmanıdır.
Biz size apaçık ayetler indirdik. O (Kur’an’a ve ayetlerine)
inanmayanlar yalnız bozgunculardır.
Yahudiler ne zaman bir ahidle bağlandılarsa içlerinden çoğu
sözlerinden dönmediler mi? Zaten onların çoğu iman etmezler.
Onlara ne zaman ellerindeki (Tevrad) kitabını onaylayan bir
resul gönderildiyse içlerinden bir kısmı Allah’ın kitabı olduğundan
habersizlermiş gibi Tevrad’dan yüz çevirip onun varlığını bilmemezlikten
geldiler.
Süleyman’ın mülkü aleyhine (de cinden) şeytanların oyunlarına
(büyülerine) uydular Ama Süleyman (onlar gibi sihir yapıp) kafir olmadı.
Velakin (cinden) şeytanlar insanlara sihir öğrettiklerinden kafir
oldular. (İdris/ Zülkarneyn zamanında Haberiler/ İbraniler oradayken)
Babil’deki Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri
öğreniyorlardı (,İbrahim onları Sam’a getirdiğinde de unutmadılar ve
büyücülüğü sürdürdüler). Halbuki o iki melek; -Biz Allah tarafından
fitne (sınama ve deneme) için indirildik. Sakın sihir yapıp (onu kötüye
kullanıp) kafir olmayın, demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. İşte
insanlar karı ile kocanın arasını açacak şeyleri onlardan
öğreniyorlardı. Öğrenenlerse Allah’ın izni olmaksızın kimseye bir zarar
veremezlerdi. Ancak kendilerine zararı olacak faydasız şeyler
öğreniyorlardı. Şüphesiz bu bilgiyi edinene ahrette nasip yoktu. Bir de
canlarına karşılık elde ettikleri o şeyin ne kötü bir şey olduğunu
bilselerdi.
Eğer Yahudiler, Resul (Muhammed’e) inanıp kötülükten
sakınsalardı Allah’ın sevabı onlar için daha hayırlı olurdu. Bunu
bilselerdi.” Bakara 2/97-103
!
Beyaz
Kardeşlik, Tapınak Duvar Ustaları (Maçon) Kardeşliği, İhvanüs Safa
(Saflık Kardeşliği), Gülhaç Kardeşliği, Illuminati (Aydınlanma)
Bankerleri Tarikatı derken Silezyalı Yahudi Maçon Rudolf Von
Sabottendorf’a Berlin ve İstanbul’da Jeun Al-manlara Thule (Tibet
Agarta, Şambala), Jeun Türklere de Ergenekon (Agarta Şaman) Tarikatı
kurdurtarak, yönlendirerek, savaştırarak Osmanlı’yı yıkıp İsrail’i
kurmanın yolunu açmayı ihmal etmediler…” (Abdullah Yılmazer, 2008 www.angelfire.com/de3/dumrul Musa
Hiram www.hakanyilmazcebi.com
www.angelfire.com/tn3/tahir
Tahir Türkkan’ın Tarih Notları www.hermetics.org www.harunyahya.com )
!
Başvuru Kitaplarında Süreyya (Pervin/ Ülker), Zuhal Yıldızı ve
bu yıldızlara atını (veya Umay/ Huma/ Zümrüdü Anka Kuşunu veya
Burak’ını) bağlayan İdris (Zükarneyn) as. ve Muhammed as. hakkında
Kur’anda, Hadislerde, Mevlana Mesnevisinde ve M. Akif Ersoy’un
Safahat’ında bakalım neler var?
!
Larousse Millliyet’te Pervin/ Ülker/ Süreyya ve Şir’a
Yıldızı
!
Pervin; Ülker yıldızı. Divan Edebiyatında Pervin; sevgilinin
parlayan göz yaşları, incileri, küpeleri, gerdanlığı, benleri olarak
benzetme ögesi olarak da kullanılmıştır. (Büyük Larousse Milliyet
18/9310)
Ülker; Dünya çevresindeki 12 Burçtan
biri olan Boğa Takımyıldızı (Burcu) içinde yer alan Civciv Kafesi Küme
Yıldızları. Yalnızca bu kümede 3000den fazla yıldız olduğu saptanmıştır.
Sümer, Babil, Asur, Kalde, Mısır, İon ve Çin gözlemcilerce eskiden
beri gözlemlenmiş, İon Mitolojisindeki Atlas’ın karısı Ploiones/
Pleiades adı verilmiştir…(BLM 23/12022)
Süreyya; Ülker yıldızı ve burcu. Küçük Ayı ve Büyük Ayı denilen
YEDİ YILDIZdan oluşan takımyıldızına verilen ad. Ayrıca Sarısabır/ Aloe
Vera’ya da Süreyya Otu denilirdi. (BLM 21/10934)
!
“O öyle bir Allah’tır ki O’ndan başka İlah yoktur. Hayy’dır,
Kayyum’dur. Ne uyuklar, ne uyur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur.
O’nun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir (veya şifa verebilir)?
Önlerinizde ve arkalarınızdakileri de bilir. İlmi her şeyi
çevrelemiştir, hiç bir şey bunun dışında değildir. GÖKLERDEKİ KÜRSÜSÜ
(SEMAVATI) GÖKLERİ VE (ARZDI) YERİ KUŞATMIŞTIR. Onları korumak O’na zor
değil kolaydır. O (Allah) Aliyy’dir, Aziym’dir.” Bakara 2/255
!
“Gökle yeri ve aralarındakini
altı günde (yer zamanında) yaratıp sonra da Arş’a hükmeden O’dur. YERE
GİRENİ VE ÇIKANI, GÖKTEN İNENİ VE ONA YÜKSELENİ HEP O BİLİR. Nerede
olursanız olun O sizinle birliktedir. Allah bütün yaptıklarınızı
görendir.” Hadid 57/4
!
“EY CİNLER VE İNSANLAR TOPLULUĞU, ARZIN VE SEMALARIN
KUTURLARINDAN (KATMANLARINDAN VE ÇEVRELERİNDEN) FEZAYA FÜZE GİBİ
FIRLAYIP UÇUP GİDEMEZSİNİZ, FEZAYA FÜZE GİBİ FIRLAYIP UÇUP GEZEBİLMENİZ
İÇİN İLLA BİR SULTAN (güç, roket-jet motörü, uçan daire-uzay gemisi)
OLMALI.
!
(Ey cinler ve insanlar, eğer uzay bilimine ve iş
bilgisine uygun olmayan uzay gemileri yaparak göklere çıkarsanız)
ÜZERİNİZE NARDAN (ATEŞTEN) BİR ŞÜVAZ (ALEV) VE NÜHAS (DUMAN, GAZ)
İNDİRİLİR, ÖYLEKİ KENDİ KENDİNİZE YARDIM BİLE EDEMEZSİNİZ. (Ama Allah
Cebrail’le Nuh’a gemi yapmayı öğretmişti, kendisi ve ümmeti de o gemiyle
kurtulmuşlardı. İdris-Zülkarneyn’e, Davud’a, Süleyman’a da camdan ve
metalden araçlar ve uçaklar yapmayı öğretmişti.)” Rahman 55/33,35
!
“BU (KUR’AN’LA VE YA.SİN.’LE) O (RESULÜM
MUHAMMED’İN, Nuh’un gemisindeki seçme müminler gibi) DİRİ OLAN (AKILLI
MÜMİNLERİ) UYARIP KORKUTMASINI VE (zekalarına fazla güvenip gemiye
binmeyip boğulup gidenler gibi zekalı) KAFİRLERİN DE HAKLARINDAN
GELİNECEĞİNİ SÖYLEYİP BİLDİRMESİNİ (İSTEDİK).” YASİN 36/70
!
“YER VE GÖKLER ALLAH’IN MÜLKÜDÜR VE ALLAH HER ŞEYE (,sizlere yerde araba
sürdürmeye, denizde gemi yüzdürmeye, göklerde ve uzayda uçak ve uçan
daire süzdürmeye) KADİR’DİR.
ELBETTE Kİ GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞINDA
(kozmogoni/ yaratılış bilimi bakımından) VE GECEYLE GÜNDÜZÜN ARD ARDA
GELİŞİNDE (kozmoloji/ evren bilimi açısından) AKIL (VE İLİM) SAHİPLERİ
İÇİN AYETLER (BİLGİLER VE BELGELER) VARDIR.
ONLAR; (o akıl ve ilim sahipleri, eğer Allah’a
sığınıp teslim/ müslim olmuş kimselerse her nerede bulunurlarsa
bulunsunlar, mescidde, yatakta, arabalarının sürücü koltuğunda, aya
giden roket modülü kabini içinde) OTURURLARKEN, YATARLARKEN, YAN ÜSTÜ
DURURLARKEN ALLAH’I ZİKREDERLER VE TEFEKKÜR EDERLER Kİ; -EY RABBİMİZ,
SEN GÖKLERİ VE YERİ BOŞUNA YARATMADIN, (gözlemlemek, incelemek,
araştırmak için yarattın) SEN SÜBHAN’SIN, BUNDAN DOLAYI İLERDE BİZLERİ
(evde, işyerinde arabada, uzay gemisinde, cehennemde) NARIN AZABINDAN
KORU.
-Ey Rabbimiz, Sen kimi (yerdeki veya gökteki) nara
sokarsan hizaya sokup perişan etmiş olursun ve o zaman zalimlerin de
yardımcıları yoktur.
-Ey Rabbimiz, doğrusu biz bir çağırıcının;
-Rabbinize iman edin! diye imana çağrısını işittik, hemen iman ettik. Ey
Rabbimiz, zenblerimizi (yanlışlarımızı) bağışla ve seyyiatımızı
(suçlarımızı) kefr et (ört) ve ebrar (hayırlı kulluk yapanlar) ile vefat
ettir (katına al, çıkart).
-Ey Rabbimiz, resullerine vaad ettiğin gibi
kıyamet gününde bizi de hüzünde koma. Muhakkak ki Sen vaadinden
dönmezsin!” Ali İmran 3/189-194
!
“And dolsun, leyle (geceye) ve vesakına (gece ve
uzay karanlığındaki vesikalara/ belgelere, oralarda gidebileceğiniz ay
ve gezegenlere).
And olsun, teseka yapıp, (gözlemleyip, aya ayak
basıp vesikalar/ belgeler getireceğiniz) kamere (aya) ki;
(Ey insanlar ve cinler, sizler, verdiğimiz zeka,
akıl, ilim ve fen nimetiyle ahirzamanda) TABAKTAN TABAKA (ufodan ufoya,
uzay gemisinden uzay gemisine ) BİNECEKSİNİZ, (7 kat göklerdeki
tabakadan tabakaya yüzer gibi uçarak gezegenleri gezeceksiniz. Ölünce de
ruhlarınız ya alt tabakadaki Siccin’e indirilecek veya üst tabakadaki
İlliyyin’e çıkarılacak).
O HALDE (ey Mekkeliler, verdiğimiz nimetlere ve ey
Ruslar ve Amerikalılar vereceğimiz Apollo’yla aya konma ilmine şükür
olarak) NİÇİN İMANA GELMİYORSUNUZ?
KENDİLERİNE (önceleri Kabe’de, Apollo’yla da aya
konduklarında ayda ezan ve) KUR’AN OKUNDUĞUNDA NEDEN (şükür ve hamd
olarak) SECDE ETMEZLER?
BELLİ Kİ O KAFİRLER (ayetleri dinleyip anlamayan
Mekkeliler ve ilerde aya ve uzaya uzay aracı yollayan Amerikalılar ve
Ruslar Kur’anı) YALANLARLAR.
Oysa ki Allah onların içlerindekini ne olursa
olsun bilir.
Onun için (ey Muhammed ve Ümmeti, o gün de bu gün
de bunca ayetlerimizi gördükten sonra inanmayanlar var ya, ) sen onlara
elim azabı bildir.
İnanıp salih (ilmiyle) amel yapanlara ise
(dünyada) memnu olmayan (,Cennette memnun olacakları nice) ecirler
vardır.” İnşikak 84/14-25
!
Astrolojinin
Mezopotamya'daki gelişimini biraz daha ayrıntıya girerek incelemeye
devam
ediyoruz. Aslında bazı görüşlere göre astrolojinin yaşının Mezopotamya
uygarlığından daha da büyük olduğu iddia edilegelmektedir. Örneğin,
astrolojinin Adem'e vahiy yoluyla öğretildiğini, insanların tufandan çok
önceleri
bilim, sanat ve özellikle astroloji öğrenmiş olduklarını iddia eden
Musevi
tarihçi Josephus'a göre Hz. İbrahim astrolojiyi Kalde'de öğrenmiş ve
daha
sonra Mısırlılara öğretmiştir. Eski Ahit'te Jehowah, Kalde'deki Ur
şehrinden
ayrılan
İbrahim'e, gelecekteki İbrani nesilleri hakkında konuşulurken,
"yıldızlara
bakmasını" söylemiştir. Araştırmacıların gözünden kaçmayan bir
başka husus da, Eski Ahit'in astronomik konularla bezeli oluşudur.
Gerçekten
de, örneğin, Mezmurlar ve Eyüp bölümlerinde Pleiades (Ülker veya Süreyya
takım yıldızı) ve Orion sistemine atıflar vardır; (Eyüp 9/9) "Dübb-i
Ekber'i (Büyük Ayı) Orion yıldızı ile Ülker burcunu (Pleiades) ve
Cenubun
odalarını (Canis Major-Sirius) yaratan O'dur", (Eyüp 38/31-33) "Ülker
burcunu bağlayabilirsin, yahut Orion'un bağlarını çözebilir misin?
Mevsimlerinde burçlarını çıkarabilir misin? Ve oğulları ile beraber
Dübb-i
Ekber'e yol gösterebilir misin? Göklerin kanunlarını bilir misin? Onun
hükümetini
yeryüzünde kurabilir misin?"
Tevrat'tan birkaç örnek daha verirsek,
Yusuf kendini ve erkek kardeşlerini, Yakup ise 12 torununu 12 burç takım
yıldızları
ile ve bazı gezegenlerle ilişkilendirir ve kıyaslar. Hatta Yakup, takım
yıldızlar
ile torunlarını kutsar.
Mezopotamya'da
gök cisimlerinin hareketleri kralların, mabetlerdeki majların ve halkın,
yani hemen herkesin temel uğraşısı haline gelmiştir. Tabii ki burada
amaç
savaş-barış, kıtlık-bolluk ve ölüm gibi günlük hayata dair olayların
zamanlarını ve sonuçlarını önceden bilmektir, ve bu amaca hizmet eden
tabletler halindeki listeler, mühürler, tablolar, deyim yerindeyse "dağ
gibidir". Bu materyallerin çoğunu bugün British Museum'da ve Paris
Louvre'da görmek mümkündür.
M.Ö.
ilk 1000 yıla ilişkin yüzlerce metni analiz eden ve derleyen
R.C.Thompson
"The Reports of the Magicians and Astrologers of Nineveh and Babylon"
adlı kitabında söz konusu tabletlerden şöyle bir örnek aktarıyor;
"Ay hesaplanan zamanda görünmez ise güçlü bir şehir istila edilecek
demektir. Bir kuyruklu yıldız Güneş'in yoluna erişirse toprak akışı
azalacak, iki kez bir gürültü kopacaktır. Jüpiter Venüs ile birlikte
gittiğinde
ülkenin duaları tanrıların kalbine erişecektir. Eğer Güneş Ay
istasyonunda durursa ülkenin kralı tahtında sağlam olacaktır."
Bu
yazıtlarda dikkati çeken en önemli husus, o dönemde tek tek kişilere
değil,
toplumun geleceğine ilişkin tahminlerin ön planda olmasıdır. Bu
tahminlerde
gezegenlerin konumlarını gösteren bir çeşit gökgünlüğünün iki farklı
yöntemle hesaplandığı Prof. George Sorton tarafından belirtilmiştir.
Fakat
ilginçtir ki, daha eski olan Ur sistemi daha yeni olan Babil sisteminden
daha
gelişmiş bir sistemdir. Ayrıca, Akkad, Hurri, Hitit, Babil ve Asur
kökenli
tabletler, konuyla ilgili Sümerceden alınmış sözcüklerle doludur. Asur
kralı Asurbanipal'ın zamanında (M.Ö.668-631) Ninova'daki kütüphanesinde
olduğu söylenen astronomik ve astrolojik içerikli 25.000 adet tablet de
(bunların yaklaşık 4000 kadarı kehanet içerir) hep bu Sümer kökenine
işaret
eder. Ayrıca Babillilerin meşhur "Rabbin Günü" isimli astronomik
tablet dizisinin Akkadlı Sargon zamanında (M.Ö.3000 civarı) yazılmış
olan
bir Sümerce kaynaktan kopya edildiği bilinmektedir. Yine aynı tarihlerde
(Ur'un 3. hanedanlığı zamanı) oluşturulduğu tahmin edilen bir başka
kaynak ise çeşitli takım yıldızların tasnifi ile ilgilidir.
Sabit
Yıldızları gezegenlerden ayırıp, bunların tanzimini yapabilen,
tutulmaları
önceden hesap edebilen, gezegenlerin geri gitme hareketlerini bilen
Mezopotamyalılar presesyon hareketini, yani ekinoksların kaymasını ve
25.920
yıla tekabül eden "büyük kozmik yılı" da biliyorlardı. Hatta
Prof. Langdon, M.Ö.4400'lerden 2160 yıl önce meydana gelmiş olan ekinoks
kaymasını, daha doğrusu ekinoksun burç değiştirmesini ve buna ilişkin
detaylı bilgileri de içerdiğini belirtmiştir. Esasında astronomik ve
astrolojik bilgilerin yanısıra bugün kullanılmakta olan takvim ve daha
önce
kullanılmış olan Nippur, yani "Enlil'in Merkezinin" takvimidir.Ayrıca
bir görüşe göre Yahudi takvimi, Nippur takvimi referans alınarak
oluşturulmuştur.
Örneğin (M.S.) 1990 yılında Yahudi takvimi 5750 yılını gösterir ve
M.Ö.3760
olan Nippur takvimindeki belli bir başlangıç noktasından itibaren
sayılmıştır.
Söz
konusu takvimde içerik olarak bulunan presesyon olgusunun ise tüm
Mezopotamya
kaynaklı tabletlerde kayıtlı oldukları Prof. Jeremias tarafından
bulunmuştur.
Ekinoksların Boğa'dan Koç'a ve oradan Balık'a geçişleri tüm bu
tabletlerde ayrıntılı olarak yer almaktadır.
Astronomik
açıdan daha başka bağlantıları içeren tabletler de vardır. Prof. Willy
Hartner, "The Earliest History of Constellations in the Near East" adlı
kitabında, Sümer tabletlerinde Boğa-Aslan çekişmesini gösteren motifler
olduğunu ve bunun o sıralarda ekinoksun Boğa'da, yaz dönümünün ise
Aslan'da olmasından kaynaklanabileceğini söyler. Aslan aynı zamanda eski
Babil frizlerinde sık sık astronomik şeytanı tasvir etmek için
kullanılmıştır.
Bir başka bağlantı içeren tabletler de üzerlerinde Boğa ve Akrep
şekillerinin
bulunduğu Sümer mühürleridir. Sümerlilerin "Güneş Kültü" ile
de bağlantılı olduğu düşünülen bu sembolizmin ekinoksta Boğa burcunda
doğan Güneş'in sonbaharda Akrep burcunda batmasıyla ilişkili olduğu
aşikardır.
Bu tabletlerde kayıtlı olan ekinoks noktası, presesyon hareketi gibi
olgulara
ilişkin bilgiler Sümer uygarlığının başlangıç tarihi hakkında da
ipuçları
verirler, çünkü Sümerlilerin tasnifindeki ilk takım yıldızının Boğa
olması ve Sümer Zodyakındaki ekinoks noktasının Boğa ve İkizler arasında
bir yerde bulunması, bu uygarlığın ekinoks İkizler burcunda iken
başladığını
çağrıştırmaktadır. Bu konudaki detaylar Prof. Jeremias'ın "The Old
Testament in the Light of the Ancient East" adlı kitabında
incelenmiştir.
Kişisel
Astrolojinin Ortaya Çıkışı:
Her
zaman toplumsal düzeyde, kitlesel olaylar ve ülkelerin kaderleri gibi
hususlara yönelik kehanet maksatlı kullanılmış olan astrolojik
bilgilerin,
kişisel düzeyde kullanılma aşamasına gelişine ilişkin de birkaç söz
söyleyelim.
Natal,
yani doğum astrolojisine nasıl, nerede ve ne zaman geçildiğine ilişkin
elde
çok kesin bilgiler olmamakla birlikte, yine bunun da Mezopotamya'da
başladığı
şüphesizdir.
Babil
M.Ö.539'larda Keyhüsrev tarafından fethedilmesiyle başlayan dönemden
itibaren Pers, Yunan ve Part işgalleri yaşamıştır. Pers egemenliği
sırasında
Zerdüştlüğün etkisinde kalan Babil'de metafizik kapsamına giren
konularda
bazı bakış açılarının, bazı yaklaşımların bir değişim sürecinden
geçtiğini görürüz. Bu süreçten astroloji de nasibini almış ve her
insanın
ayrı bir "birey", ayrı bir "evren" olduğu görüşü daha
bir ön plana çıkarak, kişisel doğum haritası kavramı astrolojik
literatüre
yerleşmiştir. Kişilerin psikolojik olarak kategorize edilmelerinin de
ilkel
prototipleri olan bu tip kişisel haritaların tarihleri M.Ö.410'lara
değin
uzanır. (Bu konu ilerideki yazılarda daha detaylı olarak
incelenecektir.)
Konuyu
bitirmeden önce Sümerlilerin aritmetik sistemine de biraz değinmekte
yarar
var.
Sümer
sayı sistemi 60'ı baz olarak alır; 60'lıktır. Sayma 1'den 60'a kadar
gider, aynı şimdiki sayı sisteminin 1'den 100'e kadar olması gibi. Yani
bugün
200 dendiği noktada Sümerliler 2 geş yani 2x60=120 derlerdi. 60 rakamını
elde etmek için "dünyasal" 10 ile, "göksel" 6'yı birleştirmişlerdi.
Daha sonra ortaya çıkan Grek ve Roma sistemlerinden daha üstün olan
60'lık
Sümer sistemi, sayıların üsssünü almak, köklerini hesaplamak ve sayıları
milyonlarla çarpmak veya kesirlere bölmek konularında çok kolaylık
sağlar.
Ayrıca matematiksel "hane" kavramını da içerir.
Sümer
sayı sistemi günümüzde de etkisini çok çarpıcı biçimde gösterir; 60
sn.=1 dak., 60 dk.=1 saat. Örnekleri arttırabiliriz; 1 düzinenin, yani
12=2x6
olması, ayrıca dairenin 360o, üçgenin iç açılarının
toplamının
180o ve karenin iç açılarının toplamının yine daire gibi 360o
olması 60'lık Sümer sayı sistemine dayanmaktadır.
Esasında
bu 60'lık sistemin köklerini araştırmak bile bizi oldukça gizemli
noktalara
götürebilir, aynen mimaride kullanılan meşhur "altın oran"
gibi...
Bir
sonraki yazımızda astrolojinin Mısır'daki köklerini ve gelişimini
inceleyeceğiz, tabii, eğer gerekirse, Mezopotamya'ya tekrar uğramak
kaydıyla...
U
U
U
U
U
U
Kaynağı göremedim
YanıtlaSilaynen bende göremedim
YanıtlaSilharika tespitler.eliniz gönlünüz dert görmesin,sağolun.
YanıtlaSil