4 Kasım 2012 Pazar

ÜLKER -SÜREYYA-PERVİN

Ülker veya Süreyya (M45, Yedi Kız Kardeş, Peren veya Pervin olarak da anılır, ing. The Pleiades) bir açık yıldız kümesidir. Boğa takımyıldızında (Taurus) bulunur (Yahudilerce kutsal olduğu kabul edilir). Dünya'ya en yakın açık yıldız kümelerinden ve büyük ihtimalle de en ünlü ve çıplak göze en güzel gözükenlerdendir. Ülker yıldız kümesinin yaklaşık 440 ışık yılı (135 parsek) uzaklıkta olduğu bilinmektedir.
Yıldız kümesinde son 100 milyon yıl içinde oluşmuş sıcak mavi yıldızlar başı çekmektedir. Astronomların hesaplarına göre Ülker yıldız kümesi gelecek yaklaşık 250 milyon yıl boyunca varlığını sürdürdükten sonra dağılacaktır.

Kümenin parlak yıldızları adlarını Yunan mitolojisinden almıştır: Sterope, Merope, Electra, Maia, Taygete, Celaeno, ve Alcyone, yedi kızkardeşi temsil eder. Yine kümedeki parlak yıldızlardan Atlas onların babaları, Pleione ise anneleridir. Aşağıdaki liste kümenin parlak yıldızlarının ayrıntılarını vermektedir: Mitolojide Ülker, Boğa'nın omuzundaki bir damga biçimindedir. Boğa'nın boynuzları, Hyades'den sola aşağıya Arabacı'ya doğru uzanır. Kümedeki yıldızların isimleri, Yunan mitolojisinde Atlas ve kızları Alcyone (Alsiyon ok.), Merope, Electra, Sterope, Celaeno (Selano ok.), Maia (Maya ok.) ve Taygete ile eşi Pleione'ye ayrılmıştır. Burçları, ekinlerin olgunlaşma zamanı ve deniz mevsiminde görünürdü. Efsaneye göre, Zeus, Titan'larla olan savaşında, zaferi kazandıktan sonra, savaşta karşı tarafı tutan Atlas'ı, yeri ve gökleri sırtında taşımaya mahkûm etmiş; giderek yeryüzü ve gökyüzü haritalarını içeren kitaplar, bu nedenle Atlas diye isimlendirilir olmuşlardır. Bu gelenek günümüzde de sürmektedir. Ülker, yani bu yedi ilahi kız kardeşin güzel olduklarına inanılırdı. Güzellikleri nedeniyle Olympos'lu bazı tanrılarla ilişkileri de olmuştur.

Ülker'in görünen yıldızları Yedi Kızkardeşler olarak da bilinir. Doğulu ve batılı pek çok şair, eserlerinde bu yıldız kümesine atıfta bulunmuştur. Bunlar arasında Homeros, Ömer Hayyam, Hafız, Sadi, Milton... sayılabilirler. Mehmet Akif'in Çanakkale Şehitleri şiirinde geçen "yedi kandilli Süreyya" da Ülker olmalıdır. Fakat pek çok insan çıplak gözle kümenin yalnızca altı yıldızını görebilir. Bir varsayıma göre, yıldız ve takımyıldızlara ilk kez isim verenler zamanında, kümedeki yedinci yıldız da görülebilecek kadar parlaktı veya her nasılsa yedinci yıldız da farkedilmiş olmalı. Eski denizciler, bu gruba yelken açma yıldızları derler, yalnızca Ülker'in gözüktüğü dönemlerde denize açılırlarmış. Görünmediği zamanlar fırtınalar yakın sayılırmış.
Ülker için kullanılan diğer önemli isimler:
Pervin (Ülker/ Süreyya) Yıldızı Evren ve Uzayın (Ars, Arş ve Kürsi’nin) Kapısı mı?
!
        
 !
Derleyen: Abidin ÇETİN, Emekli Öğretmen, Çorum, 16.06.2009 ( abidin-cetin@hotmail.com   isases.bir.tc  
 ! 
İnternetin acemisi olarak gezinirken birblog.ac sitesine rastlayıp isas.es.bir.tc adıyla kayıt olmuştum. Forum ve yorumları okurken bidusun, bilgininatesi, yarihicab, pervin, sonkale blogları dikkatimi çekti ve sabaha kadar yorgun gözlerle ziyaret etmeye ve bu araştırmacı gençleri takdir ve tebrik etmeye çalıştım.
Yardımsever Pervinin Turqa blogunun aydınlığı, parlaklığı ve ışıltısı çok dikkatimi çekti. Sonra da Pervin adının anlamı kafama takıldı ve internette, kitaplarda, dosyalarımda ve ansiklopedilerde araştırmaya başladım ve Pervin’e söz verdiğim ve adına denk gelen bu yazı ortaya çıkmış oldu. Bakalım hoşunuza gidecek mi?
Meğerse Farsça (Persçe/ Parsça) Pervin’in Türkçesi Ülker, Arapçası Süreyya imiş. Kur’an’daki Şir’a Takımyıldızının ise Sirius-Orion Takımyıldızı olduğu söylenmektedir.
!
Kur’anda Yedi Kat Gök Kavramı, Türklerde Dokuz Kat Gök İnanışı
!
    
      
! 
      
!
Tevrat, İncil ve Kur’an’da Adem as.dan Muhammed as.a kadar Adem, İdris Zülkarneyn, İlyas, İsa, Muhammed as.ların 7 Kat Ars Göklerine (Arş ve Kürsi’ye kadar da 9 Kat Göklere) İsra (1, 60) ve Mirac (Necm 1-18) yaptıkları anlatılır. Türklere gelen elçiler de bunları anlatmış olmalı ki Türklerde Dokuz Işık İnanışı ve Düşüncesi Töre olup gelmiştir. Araştırıp düşünmeyen cahiller ve gafiller de Türklerin Dokuz Işık, Gök Börü, Ergenekon (Ergani-Maden-Diyarbakır veya Kehf) söylenceleriyle alay edip durmaktalar. Bakalım bilinmeyen gerçekler nasıl? (Bizi bizden iyi bilen Alman casusu Rudolf Von Sabottendorf gibi uyanıklar da 1901-1908 yılları arasında Berin’de ve İstanbul’da Agarta, Şambala, Thule, Ergenekon Tarikatları kurarak saf torik Bön Türk Aydınları yönlendirmemiş mi?… Bakınız: Bilinmeyen Hitler, Aytunç Altındal, Dünya Tarihinin Perde Arkası, Turgut Gürsan, Karınca Yy.)
!
“(7 Kat Ars, Arş, Kürsi) Dokuz Kat Göklerden İndirilen Işıklarda şöyle buyurulur:
!
 “…O öyle bir Allah’tır ki, 7 kat göğü ve 7 kat yeri yaratmıştır. Allah’ın emri ve kazası bunların arasından inip duruyor. Bilin ki, Allah her şeye Kadir’dir ve her şeyi ilmiyle kuşatmıştır.” Taha 65/17
!
Türklerdeki Dokuz Işık Düşüncesi ve İnanışı onlara da nebiler gönderildiğinin günümüze kadar ulaşmış delillerindendir, zekacı-akılcı-nefisçi-şeytancı deliler anlamazdan, duymazdan, görmezden, bilmezden gelseler de! Kök Teng Ri (Ra/ Re/ Rı/ Rab) İnancı’nı bugünkü Altay-Sayan Tuva Türkleri gibi Hamlık (Kamlık/ Kamanlık/ Şamanlık/ Kay-Manlık/ Ulu-Adamlık veya Işı-Manlık) saysalar ve sansalar da! Ancak sonunda Rabb’e inandığını söyleyen İbrani-İsrail rableri (erbabı/ eğitmenleri, kahinleri/ kohenleri/ habercileri, levileri, hahamları, keymanları/ ulukişileri) Rablerinin 7 kat göklerden Kutsal Ruh’a (Cebrail’e) indirttiği Kutsal Kitapları eksiltip artırarak ve değiştirerek bozmuşlardır. Geçenlerde Ata Tv’de Tuva Türklerindeki Hamlık Geleneğini anlatan bir belgesel gösteriliyordu. Mungul Tuvaları, bizim Kaman (Şaman) dediğimiz Kök Teng Ri Töresi’nin (Dininin) törencilerine Ham diyorlardı. Ham sözü Türk-İslam Hikmeti’ndeki (Tasavvufundaki/ Bilgeliğindeki) “Hamdım, piştim, yandım!” olgunlaşma aşamalarını hatırlatmıyor da değildi. Fakat ne yazık ki Kök Teng Ri Töresi unutulup bozuldukça Hamlara (Ham Olduğunu Anlayıp Olgunlaşmak İsteyen Ulu Kişilere) Otacılık ve Ruhçuluk-Cincilikten başka yapacak bilgi ve beceri kalmamıştı.
Ama Cin İblis ve Cin Şeytanları ile işbirliği yapmakta en ileri gidenler ise Hz. İdris Zülkarneyn’in Atlantis’ten Mısır Sais’e gelmesinden Hz. İsa’nın göklere yükselmesine ve Kudüs’ün Romalılarca yıkılmasına kadar ve daha da sonraları Kal-dani, İbrani, İsrail Maçon (Duvar Ustası) Biraderlik/ Kardeşlik Tarikatları olmuştu. Almış ve alları ile Allah’ın kullarını al ile aldatıp sömürebilmek ve her ülkenin baygın aydınlarını yönlendirebilmek için gizli örgütler kurmuşlardı.
!
“Resulüm de ki; -Cebrail’e düşman olanlar bilsinler ki, Cebrail Allah’ın izniyle senin kalbine insanlara doğru yolu gösterici ve müjdeleyici olan daha önceki kutsal kitapları da teyid eden Kur’an’ı indirmiştir.
Allah’a, melelerine, resullerine, Cebrail ve Mikail’e düşman olanlar bilmelidirler ki, Allah kafirlerin (gerçeği gizleyenlerin) düşmanıdır.
Biz size apaçık ayetler indirdik. O (Kur’an’a ve ayetlerine) inanmayanlar yalnız bozgunculardır.
Yahudiler ne zaman bir ahidle bağlandılarsa içlerinden çoğu sözlerinden dönmediler mi? Zaten onların çoğu iman etmezler.
Onlara ne zaman ellerindeki (Tevrad) kitabını onaylayan bir resul gönderildiyse içlerinden bir kısmı Allah’ın kitabı olduğundan habersizlermiş gibi Tevrad’dan yüz çevirip onun varlığını bilmemezlikten geldiler.
Süleyman’ın mülkü aleyhine (de cinden) şeytanların oyunlarına (büyülerine) uydular Ama Süleyman (onlar gibi sihir yapıp) kafir olmadı. Velakin (cinden) şeytanlar insanlara sihir öğrettiklerinden kafir oldular. (İdris/ Zülkarneyn zamanında Haberiler/ İbraniler oradayken) Babil’deki Harut ve Marut adlı iki meleğe indirilen şeyleri öğreniyorlardı (,İbrahim onları Sam’a getirdiğinde de unutmadılar ve büyücülüğü sürdürdüler). Halbuki o iki melek; -Biz Allah tarafından fitne (sınama ve deneme) için indirildik. Sakın sihir yapıp (onu kötüye kullanıp) kafir olmayın, demedikçe kimseye bir şey öğretmezlerdi. İşte insanlar karı ile kocanın arasını açacak şeyleri onlardan öğreniyorlardı. Öğrenenlerse Allah’ın izni olmaksızın kimseye bir zarar veremezlerdi. Ancak kendilerine zararı olacak faydasız şeyler öğreniyorlardı. Şüphesiz bu bilgiyi edinene ahrette nasip yoktu. Bir de canlarına karşılık elde ettikleri o şeyin ne kötü bir şey olduğunu bilselerdi.
Eğer Yahudiler, Resul (Muhammed’e) inanıp kötülükten sakınsalardı Allah’ın sevabı onlar için daha hayırlı olurdu. Bunu bilselerdi.” Bakara 2/97-103
!
Beyaz Kardeşlik, Tapınak Duvar Ustaları (Maçon) Kardeşliği, İhvanüs Safa (Saflık Kardeşliği), Gülhaç Kardeşliği, Illuminati (Aydınlanma) Bankerleri Tarikatı derken Silezyalı Yahudi Maçon Rudolf Von Sabottendorf’a Berlin ve İstanbul’da Jeun Al-manlara Thule (Tibet Agarta, Şambala), Jeun Türklere de Ergenekon (Agarta Şaman) Tarikatı kurdurtarak, yönlendirerek, savaştırarak Osmanlı’yı yıkıp İsrail’i kurmanın yolunu açmayı ihmal etmediler…” (Abdullah Yılmazer, 2008   www.angelfire.com/de3/dumrul   Musa Hiram     www.hakanyilmazcebi.com   www.angelfire.com/tn3/tahir   Tahir Türkkan’ın Tarih Notları       www.hermetics.org    www.harunyahya.com )
!
Başvuru Kitaplarında Süreyya (Pervin/ Ülker), Zuhal Yıldızı ve bu yıldızlara atını (veya Umay/ Huma/ Zümrüdü Anka Kuşunu veya Burak’ını) bağlayan İdris (Zükarneyn) as. ve Muhammed as. hakkında Kur’anda, Hadislerde, Mevlana Mesnevisinde ve M. Akif Ersoy’un Safahat’ında bakalım neler var?
!
Larousse Millliyet’te Pervin/ Ülker/ Süreyya ve Şir’a Yıldızı
!
Pervin; Ülker yıldızı. Divan Edebiyatında Pervin; sevgilinin parlayan göz yaşları, incileri, küpeleri, gerdanlığı, benleri olarak benzetme ögesi olarak da kullanılmıştır. (Büyük Larousse Milliyet 18/9310)
Ülker; Dünya çevresindeki 12 Burçtan biri olan Boğa Takımyıldızı (Burcu) içinde yer alan Civciv Kafesi Küme Yıldızları. Yalnızca bu kümede 3000den fazla yıldız olduğu saptanmıştır. Sümer, Babil, Asur, Kalde, Mısır, İon ve Çin  gözlemcilerce eskiden beri gözlemlenmiş, İon Mitolojisindeki Atlas’ın karısı Ploiones/ Pleiades adı verilmiştir…(BLM 23/12022)
Süreyya; Ülker yıldızı ve burcu. Küçük Ayı ve Büyük Ayı denilen YEDİ YILDIZdan oluşan takımyıldızına verilen ad. Ayrıca Sarısabır/ Aloe Vera’ya da Süreyya Otu denilirdi. (BLM 21/10934)
!
          “O öyle bir Allah’tır ki O’ndan başka İlah yoktur. Hayy’dır, Kayyum’dur. Ne uyuklar, ne uyur. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. O’nun izni olmadıkça katında kim şefaat edebilir (veya şifa verebilir)? Önlerinizde ve arkalarınızdakileri de bilir. İlmi her şeyi çevrelemiştir, hiç bir şey bunun dışında değildir. GÖKLERDEKİ KÜRSÜSÜ (SEMAVATI) GÖKLERİ VE (ARZDI) YERİ KUŞATMIŞTIR. Onları korumak O’na zor değil kolaydır. O (Allah) Aliyy’dir, Aziym’dir.” Bakara 2/255
!
             “Gökle yeri ve aralarındakini altı günde (yer zamanında) yaratıp sonra da Arş’a hükmeden O’dur. YERE GİRENİ VE ÇIKANI, GÖKTEN İNENİ VE ONA YÜKSELENİ HEP O BİLİR. Nerede olursanız olun O sizinle birliktedir. Allah bütün yaptıklarınızı görendir.” Hadid 57/4
!
“EY CİNLER VE İNSANLAR TOPLULUĞU, ARZIN VE SEMALARIN KUTURLARINDAN (KATMANLARINDAN VE ÇEVRELERİNDEN) FEZAYA FÜZE GİBİ FIRLAYIP UÇUP GİDEMEZSİNİZ, FEZAYA FÜZE GİBİ FIRLAYIP UÇUP GEZEBİLMENİZ İÇİN İLLA BİR SULTAN (güç, roket-jet motörü, uçan daire-uzay gemisi) OLMALI.
!
            (Ey cinler ve insanlar, eğer uzay bilimine ve iş bilgisine uygun olmayan uzay gemileri yaparak göklere çıkarsanız) ÜZERİNİZE NARDAN (ATEŞTEN) BİR ŞÜVAZ (ALEV) VE NÜHAS (DUMAN, GAZ) İNDİRİLİR, ÖYLEKİ KENDİ KENDİNİZE YARDIM BİLE EDEMEZSİNİZ. (Ama Allah Cebrail’le Nuh’a gemi yapmayı öğretmişti, kendisi ve ümmeti de o gemiyle kurtulmuşlardı. İdris-Zülkarneyn’e, Davud’a, Süleyman’a da camdan ve metalden araçlar ve uçaklar yapmayı öğretmişti.)” Rahman 55/33,35
!
            “BU (KUR’AN’LA VE YA.SİN.’LE) O (RESULÜM MUHAMMED’İN, Nuh’un gemisindeki seçme müminler gibi) DİRİ OLAN (AKILLI MÜMİNLERİ) UYARIP KORKUTMASINI VE (zekalarına fazla güvenip gemiye binmeyip boğulup gidenler gibi zekalı) KAFİRLERİN DE HAKLARINDAN GELİNECEĞİNİ SÖYLEYİP BİLDİRMESİNİ (İSTEDİK).” YASİN 36/70
!
             “YER VE GÖKLER ALLAH’IN MÜLKÜDÜR VE ALLAH HER ŞEYE (,sizlere yerde araba sürdürmeye, denizde gemi yüzdürmeye, göklerde ve uzayda uçak ve uçan daire süzdürmeye) KADİR’DİR.
            ELBETTE Kİ GÖKLERİN VE YERİN YARATILIŞINDA (kozmogoni/ yaratılış bilimi bakımından) VE GECEYLE GÜNDÜZÜN ARD ARDA GELİŞİNDE (kozmoloji/ evren bilimi açısından) AKIL (VE İLİM) SAHİPLERİ İÇİN AYETLER (BİLGİLER VE BELGELER) VARDIR.
            ONLAR; (o akıl ve ilim sahipleri, eğer Allah’a sığınıp teslim/ müslim olmuş kimselerse her nerede bulunurlarsa bulunsunlar, mescidde, yatakta, arabalarının sürücü koltuğunda, aya giden roket modülü kabini içinde) OTURURLARKEN, YATARLARKEN, YAN ÜSTÜ DURURLARKEN ALLAH’I ZİKREDERLER VE TEFEKKÜR EDERLER Kİ; -EY RABBİMİZ, SEN GÖKLERİ VE YERİ BOŞUNA YARATMADIN, (gözlemlemek, incelemek, araştırmak için yarattın) SEN SÜBHAN’SIN, BUNDAN DOLAYI İLERDE BİZLERİ (evde, işyerinde arabada, uzay gemisinde, cehennemde) NARIN AZABINDAN KORU.
            -Ey Rabbimiz, Sen kimi (yerdeki veya gökteki) nara sokarsan hizaya sokup perişan etmiş olursun ve o zaman zalimlerin de yardımcıları yoktur.
            -Ey Rabbimiz, doğrusu biz bir çağırıcının; -Rabbinize iman edin! diye imana çağrısını işittik, hemen iman ettik. Ey Rabbimiz, zenblerimizi (yanlışlarımızı) bağışla ve seyyiatımızı (suçlarımızı) kefr et (ört) ve ebrar (hayırlı kulluk yapanlar) ile vefat ettir (katına al, çıkart).
            -Ey Rabbimiz, resullerine vaad ettiğin gibi kıyamet gününde bizi de hüzünde koma. Muhakkak ki Sen vaadinden dönmezsin!” Ali İmran 3/189-194
!
            “And dolsun, leyle (geceye) ve vesakına (gece ve uzay karanlığındaki vesikalara/ belgelere, oralarda gidebileceğiniz ay ve gezegenlere).
            And olsun, teseka yapıp, (gözlemleyip, aya ayak basıp vesikalar/ belgeler getireceğiniz) kamere (aya) ki;
            (Ey insanlar ve cinler, sizler, verdiğimiz zeka, akıl, ilim ve fen nimetiyle ahirzamanda) TABAKTAN TABAKA (ufodan ufoya, uzay gemisinden uzay gemisine ) BİNECEKSİNİZ, (7 kat göklerdeki tabakadan tabakaya yüzer gibi uçarak gezegenleri gezeceksiniz. Ölünce de ruhlarınız ya alt tabakadaki Siccin’e indirilecek veya üst tabakadaki İlliyyin’e çıkarılacak).
            O HALDE (ey Mekkeliler, verdiğimiz nimetlere ve ey Ruslar ve Amerikalılar vereceğimiz Apollo’yla aya konma ilmine şükür olarak) NİÇİN İMANA GELMİYORSUNUZ?
            KENDİLERİNE (önceleri Kabe’de, Apollo’yla da aya konduklarında ayda ezan ve) KUR’AN OKUNDUĞUNDA NEDEN (şükür ve hamd olarak) SECDE ETMEZLER?
            BELLİ Kİ O KAFİRLER (ayetleri dinleyip anlamayan Mekkeliler ve ilerde aya ve uzaya uzay aracı yollayan Amerikalılar ve Ruslar Kur’anı) YALANLARLAR.
            Oysa ki Allah onların içlerindekini ne olursa olsun bilir.
            Onun için (ey Muhammed ve Ümmeti, o gün de bu gün de bunca ayetlerimizi gördükten sonra inanmayanlar var ya, ) sen onlara elim azabı bildir.
            İnanıp salih (ilmiyle) amel yapanlara ise (dünyada) memnu olmayan (,Cennette memnun olacakları nice) ecirler vardır.” İnşikak 84/14-25
!

Astrolojinin Mezopotamya'daki gelişimini biraz daha ayrıntıya girerek incelemeye devam ediyoruz. Aslında bazı görüşlere göre astrolojinin yaşının Mezopotamya uygarlığından daha da büyük olduğu iddia edilegelmektedir. Örneğin, astrolojinin Adem'e vahiy yoluyla öğretildiğini, insanların tufandan çok önceleri bilim, sanat ve özellikle astroloji öğrenmiş olduklarını iddia eden Musevi tarihçi Josephus'a göre Hz. İbrahim astrolojiyi Kalde'de öğrenmiş ve daha sonra Mısırlılara öğretmiştir. Eski Ahit'te Jehowah, Kalde'deki Ur şehrinden
ayrılan İbrahim'e, gelecekteki İbrani nesilleri hakkında konuşulurken, "yıldızlara bakmasını" söylemiştir. Araştırmacıların gözünden kaçmayan bir başka husus da, Eski Ahit'in astronomik konularla bezeli oluşudur. Gerçekten de, örneğin, Mezmurlar ve Eyüp bölümlerinde Pleiades (Ülker veya Süreyya takım yıldızı) ve Orion sistemine atıflar vardır; (Eyüp 9/9) "Dübb-i Ekber'i (Büyük Ayı) Orion yıldızı ile Ülker burcunu (Pleiades) ve Cenubun odalarını (Canis Major-Sirius) yaratan O'dur", (Eyüp 38/31-33) "Ülker burcunu bağlayabilirsin, yahut Orion'un bağlarını çözebilir misin? Mevsimlerinde burçlarını çıkarabilir misin? Ve oğulları ile beraber Dübb-i Ekber'e yol gösterebilir misin? Göklerin kanunlarını bilir misin? Onun hükümetini yeryüzünde kurabilir misin?"  
Tevrat'tan birkaç örnek daha verirsek, Yusuf kendini ve erkek kardeşlerini, Yakup ise 12 torununu 12 burç takım yıldızları ile ve bazı gezegenlerle ilişkilendirir ve kıyaslar. Hatta Yakup, takım yıldızlar ile torunlarını kutsar.
Mezopotamya'da gök cisimlerinin hareketleri kralların, mabetlerdeki majların ve halkın, yani hemen herkesin temel uğraşısı haline gelmiştir. Tabii ki burada amaç savaş-barış, kıtlık-bolluk ve ölüm gibi günlük hayata dair olayların zamanlarını ve sonuçlarını önceden bilmektir, ve bu amaca hizmet eden tabletler halindeki listeler, mühürler, tablolar, deyim yerindeyse "dağ gibidir". Bu materyallerin çoğunu bugün British Museum'da ve Paris Louvre'da görmek mümkündür.
M.Ö. ilk 1000 yıla ilişkin yüzlerce metni analiz eden ve derleyen R.C.Thompson "The Reports of the Magicians and Astrologers of Nineveh and Babylon" adlı kitabında söz konusu tabletlerden şöyle bir örnek aktarıyor; "Ay hesaplanan zamanda görünmez ise güçlü bir şehir istila edilecek demektir. Bir kuyruklu yıldız Güneş'in yoluna erişirse toprak akışı azalacak, iki kez bir gürültü kopacaktır. Jüpiter Venüs ile birlikte gittiğinde ülkenin duaları tanrıların kalbine erişecektir. Eğer Güneş Ay istasyonunda durursa ülkenin kralı tahtında sağlam olacaktır."
Bu yazıtlarda dikkati çeken en önemli husus, o dönemde tek tek kişilere değil, toplumun geleceğine ilişkin tahminlerin ön planda olmasıdır. Bu tahminlerde gezegenlerin konumlarını gösteren bir çeşit gökgünlüğünün iki farklı yöntemle hesaplandığı Prof. George Sorton tarafından belirtilmiştir. Fakat ilginçtir ki, daha eski olan Ur sistemi daha yeni olan Babil sisteminden daha gelişmiş bir sistemdir. Ayrıca, Akkad, Hurri, Hitit, Babil ve Asur kökenli tabletler, konuyla ilgili Sümerceden alınmış sözcüklerle doludur. Asur kralı Asurbanipal'ın zamanında (M.Ö.668-631) Ninova'daki kütüphanesinde olduğu söylenen astronomik ve astrolojik içerikli 25.000 adet tablet de (bunların yaklaşık 4000 kadarı kehanet içerir) hep bu Sümer kökenine işaret eder. Ayrıca Babillilerin meşhur "Rabbin Günü" isimli astronomik tablet dizisinin Akkadlı Sargon zamanında (M.Ö.3000 civarı) yazılmış olan bir Sümerce kaynaktan kopya edildiği bilinmektedir. Yine aynı tarihlerde (Ur'un 3. hanedanlığı zamanı) oluşturulduğu tahmin edilen bir başka kaynak ise çeşitli takım yıldızların tasnifi ile ilgilidir.
Sabit Yıldızları gezegenlerden ayırıp, bunların tanzimini yapabilen, tutulmaları önceden hesap edebilen, gezegenlerin geri gitme hareketlerini bilen Mezopotamyalılar presesyon hareketini, yani ekinoksların kaymasını ve 25.920 yıla tekabül eden "büyük kozmik yılı" da biliyorlardı. Hatta Prof. Langdon, M.Ö.4400'lerden 2160 yıl önce meydana gelmiş olan ekinoks kaymasını, daha doğrusu ekinoksun burç değiştirmesini ve buna ilişkin detaylı bilgileri de içerdiğini belirtmiştir. Esasında astronomik ve astrolojik bilgilerin yanısıra bugün kullanılmakta olan takvim ve daha önce kullanılmış olan Nippur, yani "Enlil'in Merkezinin" takvimidir.Ayrıca bir görüşe göre Yahudi takvimi, Nippur takvimi referans alınarak oluşturulmuştur. Örneğin (M.S.) 1990 yılında Yahudi takvimi 5750 yılını gösterir ve M.Ö.3760 olan Nippur takvimindeki belli bir başlangıç noktasından itibaren sayılmıştır.
Söz konusu takvimde içerik olarak bulunan presesyon olgusunun ise tüm Mezopotamya kaynaklı tabletlerde kayıtlı oldukları Prof. Jeremias tarafından bulunmuştur. Ekinoksların Boğa'dan Koç'a ve oradan Balık'a geçişleri tüm bu tabletlerde ayrıntılı olarak yer almaktadır.
Astronomik açıdan daha başka bağlantıları içeren tabletler de vardır. Prof. Willy Hartner, "The Earliest History of Constellations in the Near East" adlı kitabında, Sümer tabletlerinde Boğa-Aslan çekişmesini gösteren motifler olduğunu ve bunun o sıralarda ekinoksun Boğa'da, yaz dönümünün ise Aslan'da olmasından kaynaklanabileceğini söyler. Aslan aynı zamanda eski Babil frizlerinde sık sık astronomik şeytanı tasvir etmek için kullanılmıştır. Bir başka bağlantı içeren tabletler de üzerlerinde Boğa ve Akrep şekillerinin bulunduğu Sümer mühürleridir. Sümerlilerin "Güneş Kültü" ile de bağlantılı olduğu düşünülen bu sembolizmin ekinoksta Boğa burcunda doğan Güneş'in sonbaharda Akrep burcunda batmasıyla ilişkili olduğu aşikardır. Bu tabletlerde kayıtlı olan ekinoks noktası, presesyon hareketi gibi olgulara ilişkin bilgiler Sümer uygarlığının başlangıç tarihi hakkında da ipuçları verirler, çünkü Sümerlilerin tasnifindeki ilk takım yıldızının Boğa olması ve Sümer Zodyakındaki ekinoks noktasının Boğa ve İkizler arasında bir yerde bulunması, bu uygarlığın ekinoks İkizler burcunda iken başladığını çağrıştırmaktadır. Bu konudaki detaylar Prof. Jeremias'ın "The Old Testament in the Light of the Ancient East" adlı kitabında incelenmiştir.
Kişisel Astrolojinin Ortaya Çıkışı:
Her zaman toplumsal düzeyde, kitlesel olaylar ve ülkelerin kaderleri gibi hususlara yönelik kehanet maksatlı kullanılmış olan astrolojik bilgilerin, kişisel düzeyde kullanılma aşamasına gelişine ilişkin de birkaç söz söyleyelim.
Natal, yani doğum astrolojisine nasıl, nerede ve ne zaman geçildiğine ilişkin elde çok kesin bilgiler olmamakla birlikte, yine bunun da Mezopotamya'da başladığı şüphesizdir.
Babil M.Ö.539'larda Keyhüsrev tarafından fethedilmesiyle başlayan dönemden itibaren Pers, Yunan ve Part işgalleri yaşamıştır. Pers egemenliği sırasında Zerdüştlüğün etkisinde kalan Babil'de metafizik kapsamına giren konularda bazı bakış açılarının, bazı yaklaşımların bir değişim sürecinden geçtiğini görürüz. Bu süreçten astroloji de nasibini almış ve her insanın ayrı bir "birey", ayrı bir "evren" olduğu görüşü daha bir ön plana çıkarak, kişisel doğum haritası kavramı astrolojik literatüre yerleşmiştir. Kişilerin psikolojik olarak kategorize edilmelerinin de ilkel prototipleri olan bu tip kişisel haritaların tarihleri M.Ö.410'lara değin uzanır. (Bu konu ilerideki yazılarda daha detaylı olarak incelenecektir.)
Konuyu bitirmeden önce Sümerlilerin aritmetik sistemine de biraz değinmekte yarar var.
Sümer sayı sistemi 60'ı baz olarak alır; 60'lıktır. Sayma 1'den 60'a kadar gider, aynı şimdiki sayı sisteminin 1'den 100'e kadar olması gibi. Yani bugün 200 dendiği noktada Sümerliler 2 geş yani 2x60=120 derlerdi. 60 rakamını elde etmek için "dünyasal" 10 ile, "göksel" 6'yı birleştirmişlerdi. Daha sonra ortaya çıkan Grek ve Roma sistemlerinden daha üstün olan 60'lık Sümer sistemi, sayıların üsssünü almak, köklerini hesaplamak ve sayıları milyonlarla çarpmak veya kesirlere bölmek konularında çok kolaylık sağlar. Ayrıca matematiksel "hane" kavramını da içerir.
Sümer sayı sistemi günümüzde de etkisini çok çarpıcı biçimde gösterir; 60 sn.=1 dak., 60 dk.=1 saat. Örnekleri arttırabiliriz; 1 düzinenin, yani 12=2x6 olması, ayrıca dairenin 360o, üçgenin iç açılarının toplamının 180o ve karenin iç açılarının toplamının yine daire gibi 360o olması 60'lık Sümer sayı sistemine dayanmaktadır.
Esasında bu 60'lık sistemin köklerini araştırmak bile bizi oldukça gizemli noktalara götürebilir, aynen mimaride kullanılan meşhur "altın oran" gibi...
Bir sonraki yazımızda astrolojinin Mısır'daki köklerini ve gelişimini inceleyeceğiz, tabii, eğer gerekirse, Mezopotamya'ya tekrar uğramak kaydıyla... 

U
U
U
U
U
U

3 yorum: